İddia: ‘Mükafat ’ yerine ‘ödül ’ kelimesi kullanılmalı…
Cevap: ‘Mükâfat’ kelimesi, pahalı bir kelime. Yeterli kültür seviyesine erişememiş şahıslar bu kelimeyi kullanmayı beceremeyebilirler. Çok görülmemeli, ayıplanmamalı.
Not: Kelimenin doğrusu ‘mükâfat’tır. ‘mükafat’ yazılışı yanlıştır. O şekilde yazmayınız. Ayıplanırsınız.
İddia: ‘Bir dili devirip yerine başka bir dil getirmemişiz.’
Cevap: Evet! Türkçeden vazgeçilip, yerine Fransızca veya Almanca ikame edilmiyor. Fakat bir grup; Arapça ve Farsça kelimeleri, diğer grup batı dillerinden gelen kelimeleri dilden atmaya çalışıyor. Üçüncü bir grup da Türklerin Uluğ Türkistan’da iken kullandıkları kelimeleri tedâvüle sürerek, kelime katliamı yapanlara, ‘iyi niyetli’ görüntüsü içerisinde destek veriyor. Bir başka grup, Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı kelimeler türetiyor. Bu yapılan, ‘dil devrimi’ değilse mutlaka ‘dil katliamı’dır.
Herkesin anladığı bildiği ve kullandığı kelimeleri atıp yerine başlangıçta yalnızca uyduranların ve ikame edenlerin bildiği kelimeler konuluyor. Zamanla câhil özentisi ile özürlü olanların ve daha sonra da sürü psikolojisi ile mâlûl olanların devreye girmesi ile kelime katliamı devam ettiriliyor. Bu, dil katliamı değil de nedir?
Türk dili sahâsında 60 yıllık tecrübesi bulunan Oxford Üniversitesi emekli profesörü Geoffrey Lewis (*) katliamın farkındadır ve araştırmalarının neticesini ‘Trajik Başarı / Türk Dil Reformu’(**) adı ile yayınlamıştır.
İddia: Toplumun kendi kendine türetip de obasında yaşattığı sözcüklerimiz de bulunmaktadır; ‘ölümsel ’ , ‘yensel ’ gibi…
Cevap: İşte işin püf noktası da buradadır. Türk millî kültürüne gönül vermiş insanlar, dilin sâdeleştirilmesine, millîleştirilmesine çalışmaktadır. Dilde gelişme (tekâmül) ve ıslahat (reform) yapılmasını, bu işin, sokaktaki, kahvehânelerdeki, tarlasındaki vatandaşlarımız tarafından değil, ehil kişilerden teşkil edilecek dil akademisi tarafından kontrollü olarak yürütülmesi gerektiğini söylemektedirler. Öz Türkçeciler ise, dil meselesini bilsin-bilmesin herkes tarafından kelime uydurulmasını ve bu kelimelerin herkes tarafından kullanılmasını istiyorlar.
Dil bahsindeki çalışmalar hatırlanacak olursa, 1911 yılında, Genç Kalemler Dergisi’nde, Ömer Seyfettin ve Cenap Şahabettin tarafından başlatıldı. Ziya Gökalp de bu hareketi destekledi. Fâruk Nâfiz (Çamlıbel), Hâlid Fahri (Ozansoy), Orhan Seyfi (Orhon), Yusuf Ziya (Ortaç), Refik Hâlid (Karay), Reşat Nuri (Güntekin), Yahya Kemal (Beyatlı), Mehmet Âkif (Ersoy), Süleyman Nazif gibi dönemin şair, yazar ve fikir adamları kısa zamanda dil inkılabına uygun eserler vermeye başladılar. Böylece yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark, giderilmiş oldu. Dil inkılabı gerçekleşmiş; güzel, zevkli ve herkesin anlayabileceği bir dil, hem konuşma hem de edebiyat dili hâline gelmişti. Cumhuriyetin ilk 10 yılında bu dil kullanıldı. 1930 yılında, tasfiye hareketi başlatıldı ve bu yolda, Geoffrey Lewis’in söyleyişi ile ‘Trajik Başarı’ya ulaşıldı. ‘Devamlı Devrim’ taraftarları doymadılar, daha trajik başarılar için var güçleriyle kıyım hareketlerine devam ettiler.
Yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri işin adı ‘Dil katliamı’dır.
Şimdi iddia sâhibi tarafından kullanılan uydurma kelimelere bakalım:
‘Ölümsel’: herhalde ‘ölümcül’ diyecekti, dili / kalemi sürçtü.
‘Ölümsel’ ve ‘yensel’ kelimeleri, özleştirmeci dil devrimbazlarının hazırladığı ‘Türkçe Sözlük’te yok. Neden acaba? Yeterince özleştirmeci olmadıkları için mi?
‘Kereksel / gereksel’ diye bir kelime bile varmış! Vardır zâhir… Hatta onların bilmedikleri başkaca ‘sel’li, ‘sal’lı kelimeler de vardır: kahvaltısal, giysisel, gereksinimsel, sütsel, ekmeksel, evsel, çöpsel, uyduruksal, kıytırıksal… gibi…
Mâdem ki her kök kelimenin ardına her türlü ek getirilebiliyor, ‘sel’ ve ‘sal’ maymuncuk takıları neden getirilmesin ki?
…………………………….
(*)Geoffrey Lewis: 19 Haziran 1920 tarihinde Londra’da doğdu. Oxford Üniversitesi’nden mezun oldu. 1950 yılında ‘Doktor’ unvanını aldı. 1961 yılında ‘profesör’ oldu. İngilizce konuşulan ülkelerde ‘Türkçe Öğretmeni’ olarak isim yapmıştır. 1959 – 1968 yılları arasında Robert Kolej’e misâfir profesör olarak dersler verdi. 1986 yılından itibâren Oxford Üniversitesi’nde Türkçe Profesörü olarak vazife yaptı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Oxford Üniversitesi’nde Türkiye hakkında çalışmalarına başlayan Lewis Türkiye ve Türk dili hakkında birçok önemli eser yazmış ve tercümeler yapmıştır. 1998 yılında, Türkoloji ilmine üstün hizmetleri sebebiyle kendisine, ‘Türkiye Cumhuriyeti Liyakat Nişanı’ sunulmuştur.
‘Trajik Bir Başarı’ isimli kitabında dil devriminin ilim dışı tarafları üzerinde durmuştur.
Prof. Dr. Geoffrey Lewis, 9 Şubat 2008’de Londra’da vefat etti.
(**)Trajik Başarı / Türk Dil Reformu: İngilizce adı ‘The Turkish Language’ olan kitap,16 X 24 santim ölçülerinde, 260 sayfadır. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Fatih Uslu tarafından Türkçeye çevrilmiş, Mart 2007’de, Paradigma Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır. Kitabın en önemli hususiyetlerinden biri Prof. Lewis’in renkli, yeri geldiğinde alaycı, yeri geldiğinde ciddî ve hüzünlü, zaman zaman da keyifli, baştan sona kadar akıcı üslubudur. Yazar, taraflılık ve tarafsızlık endişesinden uzak olarak Türkçenin başına getirilen felâketi, bütün yönleriyle anlatmaktadır.
İddia: Azerbaycan Türkçesinde ‘rakamsal ’ kelimesi vardır.
Cevap: Türkiye’de câhil özentisi özürlüler olur da Can Azerbaycan’da olmaz mı? Var tabiî ki! Ne zamandan beri var? Türkiye televizyonlarının Azerbaycan’da seyredilmeye-dinlenilmeye başlanmasından sonraki tarihlerden itibâren… Ondan önce Azerbaycanlı hiçbir soydaşımız, kardeşimiz ‘rakamsal’ kelimesini bilmez ve kullanmaz idi. (Azerbaycan İlimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Ali Şâmil Hüseyinoğlu’dan alınan bilgidir.)
İddia: Türkçe ve Azerbaycanca, kökleri bir olan ayrı dillerdir.
Cevap: Türkçe ve Almanca, kökleri aynı olmadığı için ayrı dillerdir... de… Azerbaycanca ve Türkçe; kökleri bir olmasına rağmen nasıl oluyor da ‘ayrı dil’ oluyor? Bu iddiaya mâkul ve mantıklı bir cevap bulmak gerek veya ortaokul dilbilgisi kitaplarından; ‘lehçe’, ‘şîve’, ‘ağız’ târiflerini okuyup öğrenmek…