Yaşar RAVANOĞLU AKDAŞ

Şans Tersine Dönerse (1)

Kaya, ailenin haşarı ve şımarık çocuğuydu. Annesi ve babası evlat sahibi olmak için senelerce uğraşmışlar tam ümidi kestikleri anda Allah onlara bir evlat vermişti. Bu yüzden Kaya’ya asla "hayır" denmez her istediği alınır ve yapılırdı. Bu şımarıklığı dördüncü sınıfın yaz tatilinde iken yaşanılan deprem felâketi ile son bulmuştu. Tüm ailesini depremde kaybeden Kaya ruhen büyük bir sarsıntı geçirdi. Komşularına sığındı. Öğretmeninin ve komşularının desteği ile ilkokulu bitirdi. Daha sonra Erzurum’dan üvey teyzesi ve eniştesi gelerek onu Erzurum’a götürdüler.

Erzurumdaki evin yaşam tarzı ve terbiye düzeni ona hiç uymadı. Eniştenin sert karakteri ve her kızdığında çocukları tokatlaması ona garip geliyordu… Ayrıca kendisine adıyla değil de "büyük şehir züppesi "diye hitap etmesi kızdırıyor yatağına yattığı zaman gizli gizli ağlıyordu. Bir odada üç kişi yatıyorlardı. Odada kendinden başka iki teyze oğlu vardı. Hakan ondan iki yaş büyüktü. Ömer ise bir yaş küçüktü. Onlar Kaya’yı hiç sevmediler. Odalarını onunla paylaşmaktan hoşlanmadılar. "Odamızı daralttı, hep bizimle mi kalacak?” diye aralarında konuşup onu dışlıyor ve annelerine şikâyet ediyorlardı.

Bir gün teyze oğullarından biri annesinin cüzdanından para alıp Kaya’nın eşyalarının arasına sakladı. Para eksikliği ortaya çıkınca ev arandı. Kayıp para Kaya’nın eşyalarının arasında çıktı. Oysa ki Kaya’nın haberi bile yoktu. Eniştesi tarafından iyice bir dayak yedi. "Ben almadım!" dedikçe dayak şiddetlenerek devam etti. Dayanacak gücü kalmayınca düştü bayıldı. Bayıldığı yerde perişan durumda saatlerce kaldı. Kimse onunla ilgilenmedi.

Sabaha karşı kendine gelen Kaya, evdekilerin uykuda olmasını fırsat bilerek evden kaçtı. Sokaklarda dolaştı dolaştı. Bir yandan da İstanbul’a nasıl dönebileceğini düşündü durdu. Parası, eşyası hatta kimliği bile yoktu. Yol kenarında durup beklemeye başladı. Bu arada vücudundaki morluklardan dayağın izlerini taşıyan zayıf bedeninden çok kalbi acıyor, kendisine atılan hırsızlık suçlaması onu kahrediyordu. Bir yandan titriyor bir yandan da "ben hırsız değilim!" diye mırıldanıyordu. Arabalar gelip geçiyor. Kimse onu arabasına almak istemiyor gibiydi. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ki önünde bir kamyon durdu.