“Geri Kalmamızın Basamakları”
Yetmişli yılların sonu Aralık ayı iş ilişkileri için Almanya’nın Frankurt şehrindeyim, hava çok soğuk üşütüp hasta oldum sırtım, belim, her tarafım ağrıyor. Giessen Üniversitesinde görevli yakın akrabam (ortopedi) Prof. Dr. Faruk Durbin’e telefon ettim. “Ağabey uzakta değiliz atla gel doğru dürüst bakalım” dedi. Gittim hocası 2. Dünya harbinin çilelerini çekmiş meşhur bir protez hocasıydı ve beni muayene etti, tahlillerime baktı “önemli bir durum yok, üşütmüşsünüz istirahat edin ve reçetedeki ilaçları kullanın” dedi. Ayrıca bir kağıda bir şeyler yazdı, çıkışta Faruk kardeşime bu notu anlamadım hoca ne söyledi değince “senin üzüleceğin bir konu” demez mi? Bir an için meraklandım, güldü, meğer not %100 Ankara (Angora) tavşan yününden yapılmış bir fanilaymış. Adale, kas ağrılarına, üşütmeye ve romatizmal ağrılara çok iyi geliyormuş. Türkiye’de üretilmiyormuş. Aldım, kullandım, şifasını gördüm “vah ülkem vah diye de” hayıflanarak yıllardır da kullanıyorum.
İstanbul Sanayi Odası yönetiminde bulundum, tekstil sektörünü iyi bilen başkan yardımcısı arkadaşım Orhan Demirtaş’a konuyu açtım ve ikinci defa şok oldum. “Ah Ali kardeşim o asırlarca önce anavatanı terk etmiş, ciddi boyutta bizde üretimi yok, onun yerini sentetik yün aldı” demez mi?
Araştırmalarım sonucu; Dünyada çok değerli bir ırk olarak bilinen Ankara (Angora) Tavşanının neslinin anavatanı olan Anadolu’da 1723 yılında tükendiğini zira 17. Yüz yıl sonlarından itibaren İngiliz denizcilerinin padişahın izniyle Ankara Tavşanımızı Avrupa’ya taşıdıklarını Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde başlayıp zamanla diğer ülkelere yayılmış en yaygın olarak Çin’de ve 1900’lü yılların başında Amerika’da üretilmeye başlanmış. Amerika’da “ARBA” Amerika Tavşanı Besleyenler Kulüpleri olduğunu hayretle öğrendim.
Halen Dünyada tonu kalitesine göre 50 ila 100 bin $ olan 8000 ila 12000 ton üretimin yaklaşık % 90’nını yapan başta Çin olmak üzere Almanya, Fransa, İngiltere, Brezilya ve birçok ülkede sağlık amaçlı giyecek eşyası imalatlarıyla yüksek fiyatlarla ihraç edilmekte, ne yazık ki Türkiyemiz de ithal etmektedir.
Bugünlerde kalitelerine göre iç pazarımızda bir fanila 500.- ila 1000.- TL fiyatla satılmaktadır.
Son yıllarda Almanya’da yaşayan bence Devlet Nişanesi verilmesi gereken bir vatandaşımız Ankara Tavşanını yeniden bin bir zorluklarla gümrüklerden geçirerek gurbetten sılaya Anavatanına kavuşturarak önceleri Kayseri’de bir çiftlikte, sonraları da Tarım Bakanlığı’na bağlı bir enstitüde yaşatılarak çoğaltılmaya başlanabilmiş.
Bir doğumda 4 ila 14 yavrulayabilen tavşan henüz 2-3 aylıkken 40 ila 50 cm uzunlukta olan tüyleri kırkılarak yılda 1 kg yün verebilmektedir.
Çok hafif olan tüyleri koyun yününe nazaran 4 ila 8 kat daha fazla ısı sağlamasının yanı sıra üretilen (giysiler) çamaşırlar alerjik etkisi olmayan statik elektriklenmeme, elektromagnetik özellikleriyle fizyoterapi ve rehabilitasyon, Nevralji tedavisinde, dolaşım bozukluklarında, adale, kas ağrıları ve romatizmal hastalıklarda vazgeçilmez sağlık giyecekleri imalatında önem taşıyor.
TOBB Başkanlığım ve Bakanlığım döneminde ilgililer nezdinde defalarca gündeme getirdiğim Ankara Tavşanı gibi başka bir yazımda anlatmak istediğim Ankara Tiftik Keçisi konularında ise hala ciddi boyutta bir sonuç alamadığımızı üzülerek belirtmeliyim.
Yıllardır ümidimi yitirmeden bu kez konuyu Meclis Onur Üyesi olduğum Ankara Ticaret Odası Değerli Başkanı Gürsel Baran ile paylaştım. Sağ olsunlar, kendisi konuya oda olarak sahip çıkacağı vaadinde bulundular.
Tarım Bakanlığımızın, TOBB Türkiye Odalar Borsalar Birliğimizin ve tekstil sanayicilerimizin, odanın araştırma ve girişimlerine destek vererek Ankara (Angora) tavşanımızı Ankaramıza ve ekonomimize Avrupa ülkeleri seviyesinde kazandırmalarını bekliyoruz.