Pek çok insan, başkaları kendisi için onay vermediği zaman, kendini aşağılanmış hissediyor. İçlerinde onaylanmama korkusu oluşmuş. Bu korku insanları depresyona yatkın hale getiriyor. Mutlu olmaları için başkalarının onayına ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlar.
Bu kişilerin duygusal sağlığı onaylara bağlıdır. Onay alamadıkları zaman ruhen ve bedenen hasta oluyorlar. Onay bağımlılığı, çoğunlukla çocuklukta ediniliyor.
Oysa duygularımızı etkileyecek tek şey, kendi düşüncelerimizdir. Birisi bize onay vermediği zaman bu onun sorunudur.
Onay = Değerlilik formülü doğru mu?
Başkalarının onayı bizi değerli insan mı yapar?
Onay, insanı iyi hissettirir. Bunda yanlış bir şey yok. Bu sağlıklı bir durumdur. Ancak onay alıp almama bizim değerimizi ölçmek için kullanılan bir ölçek değildir.
Birini eleştirmeniz veya onaylamamanız diğer kişinin değersiz olduğunu mu gösterir? Hiçbirimiz mükemmel değildir. Başkalarının bizim mükemmel olmadığımızı ve hatalarımızın olduğunu söylemeye hakkı vardır. Ancak birisi bizi eleştirdiği zaman kendimizi sefil, yoksul, çaresiz hissetmek zorunda değiliz.
Başkaları hakkıyla ve bilimsel ölçülere göre değerlendirme gücüne sahip mi? Kim tam ve objektif bir değerlendirme yapabilir? Bu güce sahip olmayan kişilerin, değerlendirmelerini ve onay vermemelerini neden bu kadar önemsiyoruz?
Onay bağımlılığı, delik bir balonu şişirmeye benzer. Hiçbir zaman sonuç vermez. Bütün insanlardan onay alamayız. Dıştan gelen onaya bu kadar önem vermeye gerek yok.
Onay bağımlılığı, mutluluğun kapısını açan anahtar değildir. Çünkü bu içten- dışa doğru gelişme yaklaşımına aykırıdır. İçeriden dışarıya yaklaşımına göre, insan gelişmeye ilk önce kendisiyle başlamalıdır. Bu yaklaşım, sorunun kaynağının insanın kendinde olduğunu söyler.
İçten- yaklaşımı devletler için de geçerlidir. Bazı devletler, sorunların kaynağının dışarıda olduğuna inandığı için, hep başka devletlerle savaşıyorlar. Ama sorunları da ortada duruyor.
Hacı Bektaş Veli’ nin ifade ettiği gibi;
Hararet nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır tacda değildir,
Her ne arar isen kendinde ara,
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir,
Unutmamak gerekir: Genel zaferlerden önce, özel zaferler gelir.