Türk dilinin korunması ile alâkalı ilk çalışmayı Kaşgarlı Mahmud ‘Dîvânu Lugati’t-Türk’ isimli eseri ile başlattı. 1072 yılında tamamladığı eserinde Türkçenin o dönemde en gelişmiş dil olduğu iddia edilen Arapçadan üstün ve zengin olduğunu belirtiyor ve ispat ediyordu.
Ali Şiîr Nevâî ‘Muhâkemetü’l-Lügateyn / İki Dilin Karşılaştırılması’ adı ile 1499 yılında yayınladığı eserinde Türkçenin Farsçadan üstün ve esnek olduğunu yazıyor ve iddiasını; ‘Türkçede bir mânâ için birçok kelime vardır. Meselâ Türkçede ördek mânâsını taşıyan dokuz tâne, Farsçada ise bir tek kelime vardır. Bu durum, Türk lehçelerinin kapasite bakımından üstünlüğünü gösterir. Farsçada böyle bir esneklik yoktur.’ Sözleriyle ispat ediyordu. Bu gün bu zenginlik ve esneklik çok daha fazladır.
Farslar ‘merdüban’ diyordu. Kelimeyi gelin olarak aldık, ‘merdiven’ dedik, kızımız oldu. Hangisi güzel? Merdüban mı, merdiven mi?
***
Hiçbir dil, kelime türetme imkânları bakamından Türkçe kadar zengin imkânlara sâhip değildir. Ne yazık ki bu imkân, dil hassasiyeti olmayan hoyrat zihniyet sâhipleri tarafından kötüye kullanılmaktadır.
Türkleri târih sahnesinden silmek için Haçlı Seferleri düzenleyen Hıristiyan batı, günümüzde seferlerine kültür alanında devam ediyor. Ne yazık ki içeriden de destek buluyor.
Dilimizi tahrip edenlere karşı çıkan Türkçenin mücâhitleri sâyesinde dilimiz varlığını ve canlılığını korumaya devam etmektedir.
Üzücüdür ki türetilen kelimelerden bâzılarının doğruluğu-yanlışlığı, kullanılması veya kullanılmaması gerektiği hususunda, iyi niyetinden şüphe edilmeyecek, üst seviyede ilim sâhibi muhafazakâr dil uzmanlarımız, farklı görüşlerdedir. Görüş farklılıklarını, Türkçe sevdalılarına dilimizin zenginliğinden sunulmuş seçme hürriyeti olarak düşünmek mümkündür.
Türk Dil Kurumu (TDK), hazırladığı kitaplarda önce ‘İmlâ Kılavuzu’ sonra da ‘Yazım Kılavuzu’ ismini vermiştir. Farklı yıllarda yayınlanmış kılavuzlarda, aynı kelimeye verilen karşılıklar değiştirilmiş, pek çok kelime Türkçe olmadığı gerekçesiyle imlâ kılavuzundan çıkarılmış yerine Türk dil bilgisi kaidelerine aykırı olarak türetilmiş kelimeler konulmuştur. Sonra da bu kelimeler, resmî yazışmalarda, devletin hazırlayıp bastığı, okullara gönderilen öğrencilere verilen ders kitaplarında kullanılmış, milletimize âdetâ dayatılmıştır. Günün birinde 100 yıldır kullandığımız ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi / TBMM’ isminin yerine; ‘Türk Ulu Ulusal Kamutayı / TUUK’ olarak değiştirilmeyeceğinin garantisi yoktur.
Tıpkı ‘Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’ ibâresinin; ‘Egemenlik Koşulsuz Olarak Ulusundur’ olarak değiştirildiği gibi…