Bayram tatilinin vermiş olduğu fırsatı değerlendirip Erzurum’a değer katan tarihçilerden Muzaffer Taşyürek Hoca’nın en son çıkardığı 621 sayfalık ‘Umudun Yeşerdiği Topraklar’ isimli romanını zevkle ve heyecanla okudum.
Sayfalar arasında kendime, aileme, mahalleme ve hatıralarıma ait sayısız örneklere rastlayıp, şehrin hafızasından bana intikal eden bilgilerle yüz yüze geldiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Kitabın takdim yazısını yazan Naci Elmalı’nın ifade ettiği gibi ‘Roman, Muzaffer Hoca’nın ustalık eseri olmuş!’
Muzaffer Taşyürek’le yarım asra dayanan bir arkadaşlık geçmişimiz olduğu için onun çocuk denilen yaşlardan itibaren kitaba ve Erzurum’a olan tutkusunu çok yakından bilmekteyim.
Araştıran, çok okuyan bir kişi olarak bildiğim Muzaffer Hoca, yılların birikimini eteğindeki taşları döker misali bu romanına yansıtmış diyebilirim. Erzurum’un üzerinde karanlık bulutların dolaştığı karanlık günleri, 93 Harbi’ni, Aziziye Savaşı’nı, 1906 Erzurum İsyanı’nı, işgal yıllarını, muhacirliği, Sarıkamış Harekâtını, 1.Cihan Harbi’ndeki Erzurum’u, Yanıkdere’yi, Ermenilerin yaptığı katliamları ve Erzurum Kongresi ile Cumhuriyet’e giden yolu harika bir üslupla ölümsüzleştirmiş.
Kitabı okurken tarihî bilgilerimi yenileyip, şehrin geçmişindeki çarşıları, pazarları, meslek gruplarını, sosyal yapıyı, tarihî eserleri, Seferberlik hikâyelerini; mahalleleri, konakları, şimdi yok olan oysa geçmişte şehrimize değer katmış olan yapıları, insan ilişkilerini, millî heyecanı, Dadaşların vatan sevgisini, giydikleri kıyafetleri, alışkanlıkları, tarihî şahsiyetleri, Dadaşlık kültürünü tekrar tekrar yaşadım.
Tasvirler ve Erzurum’da kullanılan mahalli kelimelere çok detaylı bir şekilde yer vermesi yazarın şehre olan aidiyetini göstermesi açısından çok anlamlıydı. Kitabın ilk sayfalarında roman kahramanlarından birinin ‘Yaz gelende çıkam yayla senin başına/ Kurban olam toprağına, taşına!’ türküsünü okuyor olması ilk başta beni cezbetti diyebilirim! Babam, Seferberlik’te muhacirliği tatmış bir ailedendi. Hastalanıp ateşlendiği zaman, nedense hep bu türküyü söyler, hüzünlenirdi! Hasret kokan bu türküyü duyduğum zaman rahmetli babamı hatırladığım için kitabın bu bölümü beni yapraklar arasında sürükleyip götürdü.
Mustafa Kemâl’in Erzurum’a gelişi; Kâzım Karabekir Paşa’nın ve şehrin, Paşa’yı sahiplenmesi ve Kongre’de yaşananlar roman kahramanları üzerinden o kadar güzel anlatılmış ki okuyucu bir belgesel film izler gibi romanın akıcılığına kendini kaptırıyor.
Muzaffer Taşyürek Hoca, Mondros Mütarekesi ile başlayan tükenişin, Palandöken eteklerinden nasıl umuda dönüştüğünü ve Erzurum Ovası’nda nasıl yeşerdiğini mükemmel bir şekilde okuyucuyla buluşturmuş. 23 Temmuz Erzurum Kongresi’nin 103. yılında böyle bir eserin ülkeye kazandırılması takdir edilecek ve alkışlanacak bir fedakârlıktır.
Erzurum’un tarihi ve kültürü açısından önemli bilgilerin sergilendiği bu romanın başta tüm Erzurumlular, özellikle de Cumhuriyet kuşakları tarafından okunmasını içtenlikle tavsiye ediyor; bu muhteşem romanı kaleme alan değerli dostum, kardeşim Muzaffer Taşyürek’e en kalbî duygularımla şahsım, şehrim ve milletim adına şükranlarımı sunuyor; kültürümüze, tarihimize daha nice eserler kazandırmasını temenni ediyorum.