Dünyâ edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde destan terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmıştır, hâlen de kullanılmaya devam edilmektedir.
Eski Türk edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve manzum hikâyeler, anonim edebiyatta ve âşık edebiyatında koşma veya mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal, târihî, acıklı veya gülünç olayları; hiciv tekniğiyle ile ve çeşitli üslûplarla aktaran nazım türüne ve kâinatın, insanlığın, milletlerin yaradılışını, gelişimini, hayatta kalma mücâdelelerini ve çeşitli olay ve nesnelerle ilgili sebepleri açıklayan ve batı edebiyatında ‘epope’ terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde ‘destan’ adı ile anılmaktadır.
Bütün dünyâ edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya târih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifâdelerle zenginleştirilmiş, nesir ve manzum olarak anlatılan, yazıya dökülen uzun hikâyelerdir.
Destanlar bütün bir milletin ortak mücâdelesini ortak değerler, kaideler, mânâlar bütünlüğü içinde yorumlandığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için edebiyatın millî eserleri olarak kabul edilirler.
Destanlar her zaman târihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler. Destanlarda târihî olay ve kahramanlar milletin ortak şuuraltının, vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir. Eski hâtıralarla birleştirilerek târihî gerçekmiş gibi anlatılırlar. Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünyâ görüşü, hâtıra ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır.
Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşçılık yanında verdiği sözde durma, âcizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma, yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir.
Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı, Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve mağlubiyetleri gibi konularla berâber pek çok sebep açıklayıcı efsâneyi de içinde barındırır.
İlk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle günümüze gelebilen örnek bulmak hayli zordur.
Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot*, hâtıra, kısaltılmış seçme metinler hâlinde bulunmaktadır.
Târihimize ana hatlarıyla bakıldığında; Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni toprakları yurt edinerek gelişmiştir. Türkler, ilk anayurt olan ve batılıların Türk ismini unutturmak için Orta Asya dedikleri, bizim ise ‘Türkistan’ demek mecburiyetinde olduğumuz topraklarını tamamen terk etmemişlerdir. Türk milleti, ilk anayurt olan Türkistan’dan itibâren dünyâ coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve bugün; Türkiye, Azerbaycan, Doğu Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Tacikistan ve Türkmenistan adlarıyla sekiz Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk toplulukta ve çeşitli devletlerin idâresinde azınlık hâlinde yaşamaktadır.
Türk kültürü de târih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel olarak çeşitlenmiş, farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını devam ettirerek günümüze ulaşmıştır. Bu sebeple Türk destanları da târihî ve coğrafî çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dâirelerine paralel olarak çeşitlenmiştir.