Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Dünyâ’da Türkler

Kimilerine göre 4000, kimilerine göre 40.000 yıldır târih sahnesinde bulunan Türkler Milâttan Önce Aral Gölü, Altay Dağları ve Tanrı Dağları arasında kalan, Balkaş Gölü’nü içine alan üçgen şeklindeki geniş bir coğrafyada yaşıyorlardı. M.Ö. Birinci asırdan itibâren, çeşitli sebeplerle göç ederek önce Uluğ Türkistan’a, sonra da Asya kıtasının dışına yayılmaya başladılar.

Göç edenler; Altın Orda Hanlığı yönetiminde Karadeniz’in bütün kuzey sâhillerinde, Kırım’ı ve Litvanya sınırlarına kadar uzanan geniş toprakları yurt edindiler. Selçuklu İmparatorluğu zamanında Kafkasların bir bölümünde, Anadolu ve Orta Doğu’da Türkler vardı. Osmanlı Devleti; dünya târihinin en büyük siyâsî ve medenî kuruluşu olarak asırlar boyunca 3 kıtada hüküm sürdü. Bütün bu topraklarda halâ Türkler yaşamaktadır. Tek bir kişi kalmış olsa bile, Türkçe konuşan, ‘Ben Türküm’ diyen insanların bulunduğu topraklar Türk coğrafyasıdır.

Sınırları resmen kabul görmüş olmamakla birlikte, Türk coğrafyası, 50.000.000 kilometrekare yüzölçümü ile 510.000.000 kilometrekare olan dünya yüzölçümünün yaklaşık 10’da biridir.

Bu geniş coğrafyada yaşayan Türklerin bir kısmı, göçlere katılmayıp, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur, Kazakistan ve Kırgız Türkleri ve diğerleri gibi kendi bölgelerinde kaldılar. Göç edenler,  3 kıtada kendilerine yurt edindiler. Yurtlarında, kendi devletleri yönetiminde asırlarca bağımsız olarak yaşadılar. Bir kısmı da, Anadolu’da Osmanlı yönetimindeki topraklara yerleştiler.

Osmanlı Devleti, 12 Eylül 1683 Viyana Bozgunu’ndan sonra toprak kaybetmeye başladı. Atina ve Mora 25 Eylül 1687’de, Belgrat 6 Eylül 1688’de, Sakız Adası 21 Eylül 1694’te savaş alanlarında kaybedildi. 26 Ocak 1699’da, imzalanan Karlofça Antlaşması ile barış görüşmeleri masasındaki ilk toprak kaybı felaketine uğradık. Sonraki yıllarda bunların bir kısmı geri alındı ise de; 93 Harbi olarak anılan 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, 8 Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşları sebebiyle Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklarda 7.000.000 kişi yaşıyordu. Hemen ardından Birinci Dünya Savaşı başladı. Savaş bittiğinde Türkiye toprakları 776.000 kilometrekareye düşmüştü.

Misak-ı Millî ile belirlenen ve büyük fedakârlıklarla dünya devletlerine Lozan Antlaşması ile kabul ettirilebilen millî sınırlarımız dışında kalanların bir kısmı Türkiye’ye getirildi. Onların büyük bir bölümü, zâten Türkiye’den götürülüp Balkanlara, Kafkaslara ve Orta Doğu’ya yerleştirilmişti.  Türkiye’ye dönenler ve Doğu Türkistanlılar gibi kendi ana yurtlarında can ve mal emniyeti bulunmadığı için Türkiye’ye gelip yerleşenler, Rusya’nın baskısı sebebiyle Kırım’dan - Romanya’dan  ‘Ak Topraklar’ olarak adlandırdıkları Türkiye’ye göç eden Kırım Türkleri ile bir arada, kardeşçe yaşıyoruz.  Onlar; Türk kültürünün bir rengi-bir motifi hatta ayrılmaz ana unsuru olan mahallî alışkanlıklarını ve zevklerini yaşatmak, kendi aralarında dayanışma sağlamak maksadıyla dernekler, vakıflar kuruyorlar. Bu derneklerin, vakıfların haberleşme organı olarak dergiler, gazeteler çıkarıyorlar.  Böylece hem kültümüzü zenginleştiriyorlar hem de üretimleriyle iktisâdiyatımıza katkı sağlıyorlar.

Misak-ı Millî sınırlarımız dışındaki Türkler de millî kültürlerini korumak için kitap, dergi ve gazete yayınlıyorlar.
Türkler, Misak-ı Millî sınırlarımızın içindekilerle ve dışındakilerle bir bütün teşkil ediyor.