Bir şair düşünün hem 19, hem 20. asrı yaşamış, hem mesleğinde en ilerde, hem üniversitede hoca, hem İstiklal Savaşı Kahramanı, hem isyanı bastıran bir kanaat önderi, hem TBMM kurucu milletvekili, hem beklentisiz bir edip; hem çocuklarına merde bile muhtaç olmasın diye bir doğu, bir batı dilini öğreten muallim; hem dostluğu ve arkadaşlığı örnek bir yoldaş, hem sivil toplumun kılavuzu, hem yaşamayı değil yaşatmayı gaye edinmiş bir ruh mimarı; hem taassuba, hem hurafeye ve hem cehalete karşı isyan etmiş bir alim, hem fedakar ve hem ufuk sahibi bir aydın.
AYDINLAR MÜSLÜMAN ESİRLER İÇİN ALMANYA’DA
Dr. Ramazan Aydın’ın Türk Dünyasına yayın yapan Türkmeneli Televizyonunda yönettiği Siyaset Üstü programına katılmıştım. Arka planı yeterince bilinmeyen Mehmet Akif’i anlattım. Büyük bir alaka görmüş olmalı ki tekrar yayına soktular. Ayrıca yeni bir program teklifi daha yaptılar. İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy Almanya ve Suudi Arabistan’a niçin gitmişti? Teşkilat-ı Mahsusa da nedir? Hemen cevap vermiştim; Mehmet Akif Berlin’e İtilaf Devletleri (Rusya, İngiltere, Fransa) Ordusundan Almanlara esir düşen Türk ve Müslüman askerleri kurtarmak ve yardım etmek için gitmişti. Suudi Arabistan’a ise İngilizlerin teşviki ve tuzaklarıyla isyan eden bazı Arap kabilelerindeki isyanı sonlandırmak üzere görevlendirilmişti.
Mehmet Akif Kasım sonunda veya Aralık başında (1914) bugünkü karşılığı Milli İstihbarat Teşkilatı olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın alan görevlisi olarak vazife verdiği Abdülaziz Çaviş, Abdürreşit İbrahim, Şeyh Salih Et Tunisi, Halim Sabit, Alimcan İdrisi, Halil Halit, Emir Abdülkadir, Ağaoğlu Ahmet, Mısırlı Dr. Fuat ile tren ile Berlin’e gitti (*). Bazı isimler daha sonra katılsalar da Berlin’de 18 Mart 1915 gününe kadar birlikte oldular. Bu isimlerin bazıları Sebilürreşat yazı ailesindendi. Kalemleri ve fikirleri kadar hitabetleri de dikkat çekecek kadar öndeydi. Berlin’deki Osmanlı sefiri ise Mahmut Muhtar Paşa idi. O sıralarda Gazeteci Habip Edip Törehan da Berlin’de bulunuyordu. Mehmet Akif yıllar önce Sebilürreşat Yazıhanesinde Binbaşı Ömer Lütfi Bey ile tanışıyor. Berlin’de de karşılaşıyorlar. Ömer Lütfi Bey Akif’e Berlin’de görülecek yerleri tanıtıyor, Almanların sosyal hayatları hakkında bilgilendiriyor. Mehmet Akif tertemiz kalbine ve yüksek ruhuna, mesleki ve milli hassasiyetine hayran kaldığı Binbaşı Ömer Lütfi Bey’e Berlin Hatıraları isimli şiirini ithaf ediyor.
BİR ÖRNEK TEŞKİLAT
Teşkilat-ı Mahsusa Enver Paşa’ya bağlıydı. Mümtaz Tarık Bey de Paşa’nın yaveriydi. Teşkilat Başkanı ise Süleyman Askeri Bey idi, daha sonra Tunuslu Ali Başhampo görevlendirildi. Bugün Söke’deki mezarı viraneye dönen Eşref Kuşçubaşı ise Ortadoğu ve Afrika’dan sorumluydu.
Müslüman esirlere vaaz ve nasihat etmek için Osmanlı uleması ve Müdafa-i Milliyet Cemiyeti Umumi Katibi Mehmet Akif böylesine önemli bir görev almıştı. Berlin’de esir kamplarını gezdi. Müslüman esirler için bir cami yapıldı(**). Bir gazete çıkarıldı. Mektep açıldı. Öğretmenler getirildi. Esirler Osmanlı safında yer alıyor, ikaz ve ihya ediliyordu. Bu konuda Tatar alimler Müstakimof ve İşmuradof’in da olumlu katkıları yaptı. Bu Almanların İstanbul’a karşı yaptığı bir jest idi esasında. İlişkileri güçlendirmek istiyorlardı. Berlin için bu konuklar çok önem taşıyordu. O günlerde Filistin ve Suriye’den sorumlu Britanyalı General Allenbey de Kudüs’ü işgal ederek dünya barışını sarsmış “Bölge hilalden kurtuldu, artık Haç geldi” demesi Müslümanlar arasında huzursuzluk meydana getirmişti.
Mehmet Akif Gazetecilerin ve dostlarının “Almanya’yı nasıl buldunuz?” sorusu üzerine “İşleri bizim dinimize, dinleri de bizim işimize benziyor” biçiminde cevap veriyor.
BİR HAYAT BÖYLE GEÇİYOR
Almanlar her bakımdan İstanbul ile birlikte görünmek istiyor, İtilaf Devletleri içindeki Müslüman askerleri saflarına çekmek için Halifeye aşırı sıcak bakıyordu. Almanya’nın Lavrensi olarak bilinen Max Won Oppenheim İstanbul’a gelerek epeyi süre kalıyor. Daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa heyetiyle birlikte Ceziretül Araba gidiyorlar. Burada da Kuşçubaşı Eşref, Mümtaz Tarık Bey, Şeyh Salih Et Tunusi, Zenci Musa ve Mehmet Akif birlikteler. 4.5 Ay görev yapıyorlar. Ancak Ekim 1915’te dönülüyor.
Mehmet Akif’in Nevzat Ayas’a verdiği (14 Ağustos 1936) röportajından yeni bilgiler öğreniyoruz. İstiklal Marşı Şairi 2 sene Rumeli’de kalıyor. Bir o kadar Arnavutluk, Arabistan, Adana ve Havalisini dolaşıyor, halkla beraber oluyor. Harbi Umumi’de Almanya ve yine siyasi alan çalışması yapmak üzere Medine ve Necid’e gidiyor. Harb-i Umumiden önce ise Medine ve Kahire’ye seyahatleri vardır. El Uksur, Şam ve Lübnan’ı da bunlara ekleyebiliriz.
Necid Seyahatine ise Teşkilat-ı Mahsusa’nın müşaviri olarak gidiyor. O günlerde Şerif Hüseyin Osmanlıya isyan ederken, bir başka kabile reisi İbnürreşit ise Osmanlı’ya sadık kalmıştı. Öte yandan İbn-i Suud ile Şerif Hüseyin de kavgalı. Akif, Reşit Paşa’ya da güvenemiyor. Yalancı olduğunda kanaat sahibi. Sultan Reşat da heyete Arap kabile liderlerinin isyanını bastırmak için bunlara hediye edilmek üzere Türk Heyetine altın, mine işlemeli saat, kılıç, hançer vs veriyor. Ayrıca Osmanlı Araplara Sürre Alayı ile her yıl 800 altın gönderiyor. Mehmet Akif bu resmi öyle güzel tarif, ifade ve tahlil ediyor dizelerinde.
EL MUAZZAM İSTASYONU’NDAN YÜKSELEN SES
Dolayısıyla ilmi ve medeniyeti her zaman öne çıkaran, İslam hamuru ile yoğrulmuş Akif’in tek bir dizesi bile millidir. Çölde 18 gün seyahat ediyorlar. El Muazzam İstasyonu’na varıyorlar. Nabluslu İzzet Efendi tek başına burada görevli. Akif üzülüyor “Bu ne biçim hükümet ki, sürgün hayatında çalışanlardan sadakat bekleniyor” diye üzüntüsü belirtiyor.
Çanakkale Destanı’nın yazıldığı günlerde Akif ve arkadaşları Hicaz’da Medine yolundalar. El Muazzam Tren İstasyonu Şefi Mısırlı Ahmet ilk haberi alıyor. Ancak müjdeyi Enver Paşa veriyor ”Çanakkale’de muzaffer olduk”.
Akif, zenci Musa’ya ezan okumasını, kamet getirmesini söylüyor. Hep birlikte şükür namazı kılıyorlar. Akif’in içindeki bu milli endişe ve duyarlılık ki Çanakkale Destanını yazdırıyor. Oysa Çanakkale Savaşında Ahmet Haşim yedek subay, Falih Rıfkı Atay, Rüşen Eşref Ünaydın, Hakkı Tarık Us, Ahmet Emin Yalman vs gazeteci olarak bölgedeler.
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı Dünya’da eşi?/ En kesif orduların yükleniyor dördü beşi” diye başlayıp “Ey Şehit Oğlu Şehid isteme benden makber/ Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber” diyerek İstiklal Marşımız gibi Çanakkale Destanının yazarı Mehmet Akif Ersoy’u minnet ve şükranla anıyorum. Safahat yardımcı ders kitabı olur mu acaba okullarımızda? Ne dersiniz?
(*)Berlin Caddelerinden Necid Çöllerine Mehmed Akif /İbrahim Öztürkçü- Etkileşim Yayınları 2016 İstanbul. İngiltere ve Almanya’da o yıllarda gazeteci olarak bulunan İkdam Gazetesi Yazarı Mehmet Sadi önemli bir isim. Harun Tuncer’in bu konuda bir çalışma yaptığını öğrendim ve sevindim.
(**)Berlin’e gittiğimde bu söz konusu caminin yerini öğrenmeye çalıştım. Ancak caminin yıkıldığını söylediler. Akif’in Müslüman eserlere hitaben doldurduğu taş plağa da ulaşamadık. Ancak böyle bir çalışmanın mevcut olduğunu öğrendim.