Sosyoloji kürsüsünün yüksek lisans öğrencileri, dönem ödevi yapmaya devam ediyorlar. Birinci bölümde bir köyde tek başına, hayvanlarıyla birlikte huzurla yaşayan bir nine, öğrencileri ters köşe yapmıştı.
İkinci bölüme başlamak için, şehrin en kalabalık caddelerinde yalnızlık çeken birini bulmaları gerekiyordu.
- Selamün Aleyküm bey amca, nasılsınız?
- Aleyküm es- selam gençler. İyiyim çok şükür. Sizler nasılsınız?
- Nerelisiniz?
- Van’ın Özalp’indenim.
- Hayırdır İstanbul Eminönü?
- Oğlan, gelin ve torunlar var.
Nineniz vefat edince yalnız kalmayayım diye, buralara getirdiler çocuklar.
- Peki, buralarda nasıl vakit geçiriyorsun? Zor olmuyor mu, bu kalabalıklar içinde?
- Elbette zor oluyor. Ancak başka çarem de yok.
- Köyünü özlüyor musun?
- Tabi ki. Kim özlemez.
Bu büyük şehir ve aşırı kalabalık, adeta beni boğuyor.
- Tamam ama, kalabalığa gelmeniz kendi tercihiniz. Mahallenizde sakin sakin vakit geçirebilirsiniz.
- Onu da yapıyorum. Mahalle camimizde namazlarımı kılıyorum. Ama namaz bitince koşarak herkes uzaklaşıyor. Muhabbet edecek kimse kalmıyor.
Burası bizim köy camisi gibi değil.
- Peki, bu kalabalıklarda hiç dostun- arkadaşın olmuyor mu?
- Oluyor tabi ki. Ama bir gördüğünü bir daha göremiyorsun. Herkes koşturmaca, bir yerlere yetişiyorlar her halde. Oturanlar da geçici süre dinlenenler.
- Yani, uzun soluklu dostluk ve arkadaşlık zor diyorsun?
- Eee, öyle tabi.
- Peki, bu durum sizi üzüyor mu?
- Elbette üzüyor. İnsanın kalıcı dostluklara, derinine sohbete ve kalıcı arkadaşlıklara ihtiyacı oluyor.
- Öyle hiç mi arkadaşın olmadı?
- Oldu, olmaz mı hiç.
Şu ilerdeki ayakkabı boyacısı sakallı ile, simit satan şapkalı adam ile dostluğumuzu ilerlettik. Onlar da benim gibi, gurbet vurgunu olmuşlar.
Bazen sohbet ve muhabbetin dibine vuruyoruz. (Amca burada iyi bir kahkaha atar).
- Yani sen bu yoğun kalabalıkta yalnızlık çekmiyorsun öyle mi bey amca?
- Çekersen çekersin, çekmezsen çekmezsin evlat. O senin mevcut hayatına yaklaşım tarzına bağlı.
Ararsan bulursun. Güzellikleri de, çirkinlikleri de...
- Yani sana göre, bu kalabalıklar içinde yalnızlık sorunu yaşayan kimseler yok mudur?
- Olmaz olur mu evlat. Doludur hem de...
Asık suratlı olursan, tebessüm bilmezsen, kendini beğenmiş olursan, sevgi ve saygıdan bi haber olursan, kendi kendini yalnızlığa mahkûm etmiş olursun elbette.
Ama güzel ve tatlı dilli, sohbet ehli olursan, insanlara değer verirsen, arayıp sorarsan, derdiyle dertlenirsen, hiç tanımadığın insanlarla bile kısa sürede dost olur, yalnızlık yaşamazsın.
- İyi ama biraz önce, büyük şehirden ve kalabalıktan şikâyet etmiştiniz?
- Köyüme göre karşılaştırdığımda öyle demiştim. Ama burada yaşamak zorundaysam, oyunu kuralına göre oynamam gerekmez mi evlat?
- Haklısınız Bey amca.
- Yaşamak zorunda olduğu yerin olumlu yerlerini göremeyip, sürekli olumsuz yönlerini köpürtenler, elbette yalnız kalırlar. Her insan okumasını bilene harika bir kitaptır.
Sürekli köyümü özledim diyerek, yaşadığım yeri körlersem hem ben yalnızlaşırım, hem de çocuklarımı üzmüş olurum değil mi?
- Çok haklısın bey amca.
Size göre, bu kalabalığın içinde yalnızlık çekenlerin oranı nedir?
- Onu ben nerden bileyim. Siz araştırıp bulabilirsiniz elbette. Ama aynı kişilerin dahi, zaman zaman yalnızlık çekebileceklerini de unutmayalım.
Çünkü, dünyanın bin bir türlü hali olduğu gibi, insanın da bin bir türlü hali vardır.
- Yaa bey amca kafamız karıştı.
Yani aynı adam, bazen bulunduğu ortamdan mutlu, bazen mutsuz olabilir mi, demek istiyorsunuz?
- Tam da öyle. Senin yaklaşım tarzın, iç ve dış çevre faktörleri, mahalle baskısı, sosyal ve psikolojik durum, finansal durum, daha neler neler etkilidir bir bilseniz...
- Doğru dersiniz bey amca.
Çok teşekkürler...
- Yaa kanka, bizim hipotez yine ters tepti. Bulduğumuz adam sanki bir filozof çıktı.
- Evet. Farkında mısın, birçok yeni hususlar öğretti bize sağ olsun.
Selam, sevgi ve dualarımla...
Yüceler Yüce'sine emanet olalım.