Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

Avukat

Hakimlerin Saygınlığı…

Hasan Basri Erk

İslam tarihinde ilk adliye daireleri Hz. Ömer zamanında kurulmuştur. Hz. Ömer, adliye hizmetini diğer yönetim hizmetlerinden ayırt etmiştir. Bağımsız yargı kurumları kurmuş ve bunlara yine bağımsız yargıçlar atamıştır. Dünya tarihinde hiçbir devlette adliye işleri bu kadar kolaylıkla diğer vazifelerden ayrılarak müstakil bir hale getirilmemiştir. Bu şeref yalnız Hz. Ömer’e nasip olmuştur.

Hz. Ömer döneminde adalet hizmeti en yüksek derecesine ulaşmış ve adalet mefhumunun billurlaşmış nurdan heykeli Hz. Ömer devrinde dikilmiştir. Öyle bir heykel ki asırlar sonra ona bakıldığı zaman gözler kamaşıyor, insanın içi serinliyor, ondan ibret alınıyor.

Hz. Ömer kadıları tayin ederken, onların fesahat ve belagatlarına, ilimlerine rağmen yine de imtihana tabi tutardı. Bugün adli bir mefkûne olarak yadedilen Kadı Şüreyh bile imtihandan geçirildikten sonra o mansıba getirilmiştir. Bu şekilde tayin edilen kadıların verdiği kararlar bir nebi sözü gibi hemen herkes tarafından derin bir itaatle kabul edilir. Gerek dahilde, gerekse hudut ötelerinde kadılarının hükümleri birer kıyas-ı müdellel kıyas olarak ele alınacak delil hükmündeydiler.

Hz. Ömer devrinde hakimlerin adedi ahalinin adedi ile mütenasipti. Her kazada muhakkak bir hâkim bulunurdu. O sıralarda hiçbir kaza üç günden fazla hakimsiz kalmış değildi. 

Hz. Ömer’in adli sahada vücuda getirdiği kaideler ve tesis ettiği içtihatlar bugünkü medeni camianın kanunlarına uygun hatta birçok noktadan onlardan daha liberal, daha demokrattır. O zaman adalete nail olmak için masraf ihtiyarına hacet yoktu. Hz. Ömer’in kanunları kaideleri aynı zamanda çok kolay ve basitti. 

Bir insan düçar olduğu haksızlığı hemen suhuletle tamir ettirir ve adalete ererdi. Şimdi bir türlü formalitelerden, bürokrasiden tamamen arınmıştı. Yargılama usulü bizim hukuk usulü mahkemeleri kanunundaki “Basit ve seri “usule benzerdi.

Fenne ve ihtisasa taalluk eden hadiselerde o meslekle mütehassis olan erbaba müracaat olunur. Onların rey ve mütalaası alındıktan sonra hüküm verilirdi. Hz. Ömer zamanında konulan kurallar, kanunlar hemen halka öğretilir ve o kanunun metninden haberdar edilirdi. 

Bunun içinde “UFTA” adli bir müessese kurulmuştu. Bu müessesede zamanın en yüksek din bilginleri toplanır kanun ve kurallardan emirlerden halkı haberdar ederler ve onların izahını yaparak halka birer birer malumat verirlerdi.

Ayrıca kendilerine her müracaat edene icap eden cevabı verirler, onları tenvir ederlerdi. Bugünkü medeni millet fertleri bile çıkan kanunlardan çok zaman haberdar olmamaktadırlar. Hz. Ömer hakimlere çok yüksek maaş tahsis ederdi. O zaman kadı Şureyh’in eline geçen para şimdiki Yargıtay başkanının maaşına muadildi.

Kadılar hakkındaki şikâyeti Hz. Ömer bizzat kendisi araştırır, eğer bu şikayetlere ehemmiyeti haizse bütün diğer kadıları toplar onların fikir ve mütalaalarını aldıktan sonra karara bağlardı. Kadılar azil ve tahvilden tamamen masundu. Hz. Ömer’in kurduğu bu prensip asırlar sonra İngiliz adalet sisteminde de yer almıştır.

İngiltere hükümeti hakimlerini azledemez, işten alıkoyamaz eğer çok mühim ve mücbir sebepler varsa o zaman büyük parlamento heyeti tarafından hadise tetkik edilir talep makul görülürse o hâkimin işten nem-i veya azli yapılır.

Osmanlı İmparatorluğu kuruluşundan 18. asra kadar kadılar layık olduğu rağbeti görmüşlerdir. O zamanlar kadılar büyük bir suçtan dolayı suçlu bulunmadıkları sürece azledilemezlerdi. İmparatorluğun 16. Asırdaki göz kamaştırıcı zaferleri dünya çapındaki ihtişamı büyük bir adalet temeli üstünde yükseliyordu.

Hâkimler adli insafla hareket ederdi, asla azledilemezlerdi. Sebepsiz ve günahsız olarak kadılardan vesair makam sahibi insanlardan hiç kimse azledilemezdi. Büyük ve ağır bir suçla suçlananlar böyle bir töhmet altında bulunanlar hakkında da araştırma yapılır, ondan sonra hakkında emir buyurulurdu.

Bir hâkim mevkiinden, vazifesinden ne kadar emin olursa politika idare mekanizmalarına karşı ne kadar istiklal kazanırsa bitaraf vazife görür vatandaşlarının hakkını korumak ve her türlü haksızlığa, her türlü kanunsuzluğa karşı bekçi olmak yetkisini o kadar dikkatle ve uyanık bir şekilde başarır.

Bizde hâkimler ve savcılar hakkında araştırma yapmak ve onları soruşturmak yetkisi Adalet Bakanlığının ceza dairesine verilmiştir. Hâkimler kanunun 112. maddesine göre hâkimlerin ve savcıların işten men edilme keyfiyeti inzibat meclisi tarafından yapılırsa da bu ekseriya bir formaliteden ibaret kalır. Zira çok zaman bu meclis hâkimin durumuna tamamen vâkıf değildir.

Bu durum yani işten el çektirme keyfiyeti şikâyet üzerine mahallinde tahkikat memuru denilen adalet müfettişinin insafına kalmıştır. Müfettişin kararı kanuna uygun mu değil mi? işten el çektirilmesi istenen hâkim ve savcıya isnat edilen vakalar onu işten çıkarmayı gerektirir mi? 

Bu ve başka hususlar araştırmaya gerek görmez ve derhal vereceği kararla o hâkimi savcıyı vazifesinden uzaklaştırır, aylarca hatta bazen senelerce sürünmesine sebep olur. Bu halin çok acı bir örneğine bir defa bende şahit olmuştum. Bir hâkim hakkında araştırmaya gelen adalet müfettişi daha o hâkimin ne olduğunu bilmeden, araştırma yapmadan sırf birkaç kişinin hatırını hoş etmek için tamamen hissi olarak o hâkimi Adalet bakanlığına yazdığı dört satırlık bir şifre tel’i ile o hâkimi nasıl işten attığını yakinen bilirim.

Bu hadiseyi hatırladıkça Türk adliyesi namına hicap duyarım. Kim bilir bunun gibi namusundan başka dayanağı olmayan nice hâkimler, savcılar bir hiç uğruna aynı akıbete maruz kalmışlar, aylarca sürünmüşlerdir. Adalet mülkün temelidir diyor ve adaletin herkese lazım olacağını hatırlatır hepinize adaletli günler dilerim.