25 yıl üniversitede ders anlattım. Emekliliğimde ise 20 yıldır yurt içi ve yurt dışında çeşitli kitlelere, kaliteli yaşam ve başarı odaklı yüzlerce konferanslar sundum. Hala da devam etmekteyim.
Son zamanda aldığım davetler üzerine, lise ve orta okul öğrencilerimize konferans ve seminerler sunuyorum.
Aynı zamanda da, okullarımıza, öğretmen ve öğrencilerimize kitaplarımı hediye olarak götürüyorum.
Dün Elmalı Anadolu İmam Hatip Lisesinde idim.
Bugün ise, sevgili yeğenim öğretmen İbrahim İĞCİ'nin okulu olan, KONYAALTI İLK OKULU'na gittim.
Konferans için birtakım tereddütlerim vardı. İlk defa ilk okul öğrencilerine konuşacaktım.
Korkum, "onların seviyesine inemezsem", "bir de sıkılırlarsa", "bu adam da ne anlatıyor derlerse", "ilgilerini celbedemezsem" diye ziyadesiyle endişeliydim.
Elimden geldiği kadar seviyelerine inmeye gayret ettim. Daha ilk başta onlara, kendilerini alkışlattım. Seviyelerinde örnekler ve anekdotlar vermeye çalıştım.
İnanın endişelerimin tamamı boşunaymış.
Öyle sakin ve güzel dinlediler ki,
Hepsinin gözleri çakmak çakmaktı.
Dünya kadar kaliteli sorular sordular. Cevapları dikkatle dinlediler.
Yemek vakti gelmişti.
Hiçbiri yerinden kımıldamadı.
75 adet kitap götürmüştüm.
Hepsine yetmedi.
Kitaba kavuşanlar imza kuyruğuna girdiler. Hiç gürültü patırtı yapmadılar, sıralarını beklediler.
Kitaplar bitince gözyaşlarımı tutamadığım an gelmişti.
Kitaba ulaşamayanlar, defterlerinden yarım sayfa yırtmışlar, önüme koydular.
- "Öğretmenim, bize de imza verir misiniz?
- "Tabi ki yavrularım, memnuniyetle" dedim.
Özenle, hepsinin yarım defter kağıtlarını da, sırayla imzaladım.
Empati yapmakta zorlandım açıkçası.
Ne yapacaklardı, kağıt parçasındaki imzayı? Onu düşündüm.
Yemek saatlerinden çalarak dahi, imza kuyruğunda beklemeleri çok manidardı.
Aklıma daha önceki yıllarda, kitap fuarlarında hiçbir maddi değeri olmayan kitap ayraçlarına bir imza atarak, 1 TL'ye satan, öğrencilerin yemek paralarına göz diken, yazar müsveddeleri gelmişti.
İmzalama süreci bitince, müdürümüzün çiçek ve belge takdimi sırasında, birçok kuzucuk koltuğumun altına girerek, başını vücuduma yaslayıp resim çektirme yarışına girdiler.
Allahım bu sahne bitmesin istedim. Hepsi benim torunlarım yaşında idiler. Birçoğunun saçlarını okşadım, bağrıma bastım, torunlarım niyetine saçlarından kokladım.
Hayatını eğitime adamış bir fani olarak, çok önemli bir sonuca vardım.
"Çocuklarımız bir melek.
Hiç suçları günahları yok.
Büyükler, öğretmenler, ebeveynler ne verirse onu alıyorlar.
Ne görürlerse onu örnek alıyorlar.
Büyüklerin yavrucuklara karşı, iki çok önemli görev ve sorumlulukları var:
1. Karşılıksız, şartsız, şurtsuz, Allah rızası için SEVMEK.
2. Yaşayarak onlara güzel örnek olmak.
Ayrıca, terbiye etmeye gerek YOK.
Selam, sevgi ve dualarımla.
Yüceler Yüce'sine emanet olalım.