Kitap okuyunca çok şey öğrenmek mümkün. Çoğu İslam ülkesi yer altı kaynaklarının aşırı gelir girdilerinden dolayı dünyanın en zengini, milli geliri en yüksek ülkelerdir. Ancak insani, hak, adalet ve hukuk açısından en gerilerde. İlk yüze bile giremiyor.
Batı onca gelişmişliğine, halkın gelir düzeyinin fazla olmasına, refahın zirvede bulunmasına, sürekli demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuktan bahsetmesine karşılık hala emperyalist uygulamalarından, sivil halkın, çocuk ve kadınların öldürülmesinden rahatsız olmuyor. Eğer oluyorsa “kafasında bir tilki mi dolaşıyor” diye düşünüyorsunuz. Öyle ki barış gücü diye konuşlandırılan batılı askerler bile Bosna Hersek’te olduğu gibi sivil halkı katillere teslim ederek, kitleler halinde öldürülmesine ve toplu mezarlara gömülmesine seyirci kalabiliyor. Kıbrıs Türklerinin katliamı ve toplu mezarlara gömülmesi ayrı bir mesele değil hep hatırlatılması gereken bir gelişme.
EMPERYALİST STRATEJİNİN GELİŞMESİ
Alman Karl Marks’ın Das Kapital’da bahsettiği emekçilerin sömürülmesi ve haklarının gasp edilmesi sanayileşmiş batı ülkelerinde yaşanırken, askeri ve tarımsal gücü dışında fazla dikkat çekmeyen, hatta komünizm proleteryası bile olmayan Çarlık Rusya’sında filizlendi. Teoriye göre emperyalizmin her türlü boyutunun yaşandığı komünizmin öncelikle batıda fışkırması gerekirdi! Tam tersi oldu. Batıda komünist, faşist partiler ve iç savaşlar yaşandı ama iktidar olamadılar, ömürleri kısa sürdü, demokrasi ve hukuk devletine geçiş hızlandı. Her zaman önde görüldü, hatırlandı.
Bunları düşünürken bilginin ve kitabın ne kadar büyük bir güç olduğunu bir kez daha fark ettim. Üniversitelerin analitik düşünceye sahip olarak öğrenci yetiştirmesinin ne kadar elzem olduğu ortaya çıktı. İşte bu nedenle üniversiteler diploma veren, ancak iş bulamayan akademiler olmamalı. Üstelik gelişmemiş veyahut insani gelişmede geri kalmış Ortadoğu, Afrika ve Asya ile Güney Amerika’daki bütün akademik çalışmalar (dini, milli, ekonomik, sosyal, teknolojik, tarım vs) ise yine batılılar tarafından yapılıyor. Yani batı önce bilgiye ve sonra kendi insanına yatırım yapıyor. Toplum ve kurumlar böylece pekişiyor. Sonrasında bir çelişki gibi görünse de emperyalist stratejileri geliştiriyorlar.
YÜZÜ OLMAYAN ADAM
Çünkü sömürülen ülkelerde bilgiye ve insana yatırım yapılmıyor. İşte kitaplar bu bilgiye ulaştırıyor insanları. Gazeteci İbrahim Kiras’ın hatırlattığı gibi Fivebooks internet sitesinde böylesi kitaplara ulaşmak mümkün. Bu eserlerin önemli bir kısmı Türkçe’ye tercüme edilmiş ama, bir kısmı henüz yapılmamış. Buna rağmen okunacak çok kitap var. Rus kökenli Amerikalı Gazeteci Masha Gessen’in Putin’i anlatan “Yüzü Olmayan Adam” bunlardan biri. İngiliz Gazeteci Oliver Bullough’nun “Bırakınız Şansımız Yürüsün” Kafkasya halklarını anlatıyor. Aynı yazarın bir de Türkçeye tercüme edilen Paravatan” adlı eserin kapağında “Neden dünyayı hırsızlar ve dolandırıcılar yönetiyor ve onlardan nasıl geri alırız?” deniyor. Bu bilgiler Putin veya Rus rejiminin kriminal ve finansal fotoğrafı için yetiyor da artıyor bile.
Emperyalist devletler ele geçirdikleri diğer coğrafyanın kaynaklarını kendi memleketlerine aktarırlar. Tarihçi Aleksander Etkind’in Dahili Sömürgecilik kitabı böyle bir konuyu seçmiş. Bir zamanlar Rusya ihracat kalemi olarak sadece kereste ve kürk ile bilinirdi oysa bugün petrol, doğal gaz gibi yeraltı zenginlikleriyle ekonomisini düze çıkaran bir ülke konumunda. Bu kaynakların da tümüne yakını Tataristan gibi özerk Türk Cumhuriyetlerinden. Savaşlarda ölmek için de yine Rusya Çeçen gibi Kafkas halklarından askerler seçiliyor! Dünün komünistleri bugünün refahı yüksek kodaman zenginleri oldular. Böylece günümüzde kara para aklama dönemi de yeni bir ivme kazanmış oldu.
Siz üniversitelerinizi, aydınlarınızı, gazetecilerinizi dünyadaki gelişmelere ilişkin çalışmalara endekslemezseniz iyilikler ve güzelliklerle dolu bir dünyada barışı ancak temenni edersiniz. Geçiminiz de kıt kanaat olur.
KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Zelensky gibi sanatçı bir kahraman devlet başkanı ortaya çıkardı, başta Putin olmak üzere dünyadaki diğer zengin liderleri deşifre etti.
Bankacılık tarihinde bir yeni skandal olan İsviçre Credit Suisse’de yaklaşık 30 bin müşterinin bilgileri sızdırıldı. Buna göre 100 milyar dolara yakın parası bulunan hesap sahipleri arasında diktatörler, ajanlar ve uyuşturucu baronları bulunuyor. 160’tan fazla uyruktan bu hesapların bir kısmı 1940 yılına ait, bir kısmı da 2000 yılında açılmış. Çoğu hesap da hala aktif. Vergi anlaşması olmayan ülke vatandaşları bu hesabı kullanmış, Arap Baharı da buraya akıtılmış. Cömert Tokayev (Kazakistan), Nahcivan lideri Vasif Talibov’un çocukları Rıza ve Seymur Talibov, Armen Sarkiysan (Ermenistan), Abdülaziz Büteflika(Cezayir), Kral 2. Abdullah(Ürdün), Hüsnü Mübarek’n iki oğlu(Mısır), General Akhtar Abdurrahman’ın oğulları(Pakistan), Sırp uyuşturucu baronu Rodoljub Ruduloviç, İtalya Mafya lideri Antonio Velardo vs. Tunus, Libya, Suriye, Yemen’den da isimler var. Para böyle bir şey. Cepte durduğu gibi durmuyor. Bizde bir kelam-ı kibar var “para anayı kızdan ayırır” biçiminde. Hayat öyle de devam ediyor. Çünkü para artık ayağın kiri gibi değil.
BAĞIMSIZ MUHALİF VEYA MUVAFIK VE ŞEFFAF OLMAK
Bir liderimizin vefatı sonrasında üç çocuktan ikisi birbirine düştü, mahkemelik oldular. Hatta bir tanesi hala Amerika’da oturuyor. Diğeri politikanın içinde. Bir başka liderimizin ikinci hanımı ve çocukları bir öncekiyle yine adliyede hesaplaştılar. Rekabet fazla. İki çocuğu siyasetin vaz geçilmezi gibi el üstünde. Amerika’nın bir önceki başkanı Donald Trump bir Türk Liderini “Mal varlığını açıklarım” diye tehdit etmedi mi?
Para, mal, mülk, şan şöhret, unvan, makam vs böyle yapıyor liderleri ve insanları. Toplum hangisinin doğru veya tersi olduğuna anlamakta güçlük çekiyor. Keşke her türlü gelişmeyi bizler kendi üniversitelerimizden ve medyamızdan takip ederek öğrenebilsek. Akademilerde, fikir ve sektör mahvillerinde, gazete, televizyon köşelerinde, muhalif veya muvafık olmayıp tam bağımsız yaşayabilsek. Dünyanın aydınlatılmasına katkı verebilsek. Referanslarımız kendimiz olabilsek. Çalışmalarımızı, eleştirel düşüncelerimizi kitap, gazete, dergi, internet, sosyal medya vs gibi kuruluşlarda dünya dillerine tercüme ederek duyurabilsek. Ya da Güzel Türkçemizi daha da yaygınlaştırabilsek. Ama bunun için mutlaka ve mutlaka bilgiye ve insana yatırım yapmak gerekiyor.