Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOĞAN

Akademisyen

engurdogan@gmail.com

Yalnızca Ekonomik Güç Peşinde Koşanlar Hayatın Her Alanında Güçsüz Düşerler

Dünyadaki ülkelerin içlerinde ve aralarında yapılan savaşlar, Yirminci yüzyılda olduğu gibi, Yirmi birinci yüzyılda bütün hızıyla devam ediyor. Amerika’nın Vietnam’da Rusya’nın Afganistan’da başlattığı savaşlar, Asya’dan Avrupa’ya taşınarak, Bosna, Kosova derken Ukrayna’yı da yakıp yıkıyor. Bu yüzden Gazali’den Bertrant Russell’a kadar, Doğu’lu ve Batı’lı çok sayıda düşünür, savaşların güç kazanma yarışından, kaynaklandığını vurgulamaya önem verirler.

Shakespeare’in oyunundaki Macbeth gibi, yöneticilerin akıllarını baştan alan güçlü olma hırsları, başta çocuklar, kadınlar, yaşlılar olmak üzere, bütün ülkelerde toplu ölümlere ve büyük göçlere yol açıyor. Ortadoğu’da ve Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nı andıran, milyonlarca insanın hayatını yitirdiği ve yitirmeye devam ettiği savaşlar yaşanıyor. Amerikalılar Asya yıkılsın, Avrupa yıkılsın, Afrika yıkılsın, yalnızca Amerika ayakta kalsın istiyorlar. 

Dünyadaki güç savaşlarında, ülkelerde yönetimi ele geçirme hırsı, her şeyin önüne geçince, ne ulusal hukuk kalıyor, ne uluslararası hukuk kalıyor. Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa  Güvenlik Konseyi’nin beş sürekli üyesi, veto haklarını dayanarak, dünyadaki savaşları önlemek yerine, Filistin’de, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Ukrayna’da açıkça görüldüğü gibi kışkırtıyorlar. Bütün ülkeler, beş ülkenin tutsağı haline gelmenin acılarını çekiyorlar.

*  

Ülkelerin her alanda birbirlerine bağımlı hale geldiği dünyada, cephelerdeki savaşların etkileri, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlara katlanarak yansıyor. Güçlü ülkeler güçlerini korumak, güçsüz ülkeler güç kazanmak için, hiçbir sınır tanımadan her yolu, her yöntemi deniyorlar. Dünyadaki bütün ülkeleri, çatısı altında toplayan Birleşmiş Milletler’in gücü, savaşları önlemeye yetmiyor, dünyanın değişik yerlerinde, güç ve sınır savaşları birbirini izliyor. 

Siyasal sınırların büyük bir esneklik kazandığı bir dönemde, Rusya gibi dünya ekonomisindeki payları azalan ülkelerin, siyasal sınırlarını genişletme ve güç kazanma savaşları, bütün ülkeleri silahlanmaya zorluyor. Güçlü orduları olmayan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşın yıkıntıları içinden yeniden  ayağa kalkmasını başaran, Almanya ve Japonya gibi, ülkelerin büyük ekonomik güçleri, dünyadaki silahsızlanmayı özendirmede yetersiz kalıyor.  

Dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen, ana eğilimleri doğru okuyan, dünyayı bütün olarak gören, bütün insanlığı kucaklayan aydınların, değişik açılardan bakarak, sürekli vurguladıkları gibi, doğal kaynak zenginliği  güç kaynağı olmaktan çıkıyor. Yirmi birinci yüzyılda, dünyada hiçbir ülke, zengin petrol, büyük doğal gaz kaynaklarına dayanarak, caydırıcı silahları olan ordu, sürdürülebilir ekonomik güç, uzun ömürlü siyasal güç kazanamaz. 

Silahsız güçler yağmur yüklü bulutlara benzerler, hayatın her alanı da ülkeleri zenginleştirirler. 

Savaş dünyası barış dünyasına, öldürenlerle değil, yaşatanlarla dönüştürülür.

Entellektüel sermayesi güçlü olmayan ülkelere, doğal kaynakları savaş getirirler.