Hayatımızın, yaşamanın ötesinde bir anlamı vardır. Anlam, bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şeydir.
En çok sorulan iki soru vardır: “Hayatı değerli kılan şey nedir?”, “İnsanın hayattaki amacı nedir?”
Mevlana diyor ki : ”İnsan bu dünyaya bir iş için gelmiştir; gaye odur. Eğer onu yapmazsa hiçbir şey yapmamış olur”. Başka bir ifadeyle, boşuna yaşamış olur ve hayatının bir anlamı olmaz.
Hayatına anlam katmak isteyen insan gelişmeye, ilerlemeye ve başkalarının hayatına katkıda bulunmaya mecburdur. Gelişmiyorsanız ölüyorsunuz demektir. Ölüyorsanız anlamlı bir hayat sürmüyorsunuz demektir. Gelişmeyen insan için hayatımızda bir değişiklik, bir ilerleme yaptığımızda yolculuk sona ermiş değildir, uzun vadede mutlu olmak istiyorsak değişiklikler yapmaya ve gelişmeye devam etmeliyiz. Beynimiz değişiklik dedektörüdür.
Kişisel olarak gelişmemiz, başkalarına katkıda bulunmaya götürür. Biz geliştikçe harika bir şey olmaya başlar. Verecek çok şeyimiz olduğunu fark ederiz. Biz geliştikçe başkalarının gelişmesine yardımcı olabiliriz ve başkalarının gelişmesine yardımcı oldukça daha çok gelişiriz. Bu tekrarlar, bu döngüler böyle sürer gider.
Başkalarına yardımcı olmadığımız, sadece kendi çıkarlarımız için hareket etmemiz, büyük bir boşluk yaratır. Başkalarına katkı sunmadığımız bir hayat, anlamı olmayan bir hayattır. Vermek yaşamaktır. Biz yalnızca gelişirken ve başkalarına katkıda bulunurken yaşadığımızı hissediyoruz.
Kişiyi canlı hissettiren şey gelişim ve başkalarına yapılan yardımlardır. Anlamlı bir hayat sürdürmek isteyen kişi, hayatının her alanını geliştirmek zorundadır. Mutluluğu oluşturan günlük küçük ilerlemelerdir.
İkinci dünya savaşında, Avrupa'daki toplama kamplarındaki ölümlerin önemli sebeplerinden birisi tutukluların umutlarını yitirmiş olmalarıdır. Bu kamplarda yaşadıklarını kitap haline getirme isteği Psikiyatrist Victor Frankl’ı ayakta tutan temel amaç olmuştur. Frankl aynı kamplarda artık hiçbir şeyi anlamlı bulmayan ve hiçbir amacı kalmayan kişilerin sağlam gözükseler bile ölüp gittiklerini gözlemlemiştir.
Neitzsc diyor ki: ”Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir.” Yaşama nedeni kişinin anlamlı bulduğu yaşama amaçlarıdır. Frankl anlamlı bulduğu bir amaca sahip olduğu için toplama kamplarında sağ kalmayı başarabilmiştir.
Önemli olan, hayatı anlamlı hale getirmektir.