Sağlık ile ilgili meslekler olan hekimlik, eczacılık ve veterinerlik mesleklerinin sembolünde yılan vardır. Bu hayvan, çeşitli çizim şekilleriyle sağlık konusundaki iş ve mekanlarda kullanılmıştır, kullanılmaktadır.
Yılan yer altında yaşaması, derisini değiştirerek kendisini yenileme gücünde olduğuna inanılması gibi özellikleriyle, insanoğlu tarafından her zaman esrarengiz yaratık olarak görülmüştür. Efsane, masal ve hikayelerde ya olumlu yönüyle kuvvet, kudret, zenginlik ve şifayı temsil etmiş ya da olumsuz şekliyle; tehlike, şeytanlık, zehri ve ölümü temsil etmiştir. Bazı toplumlarca çok uzun ömürlü olduğuna inanılmış, 100 yıl yaşadıktan sonra da ömrünü ejder olarak sürdüğüne inanılmıştır. Mitolojik bir yaratık olarak destanların konusu olmuş, resim ve heykellerde kullanılmıştır. Hint’te, Çin’de, Orta Asya Türklerinde, Perslerde, Sümer - Mısır - Grek - Roma - Bizans toplumlarından, Orta Amerika Aztek medeniyetlerine kadar, yılan / ejder figürlerini görmekteyiz. M.Ö. 10. Yüzyıla ait Urfa Göbeklitepe kalıntılarında da yılan belirgin bir figür olarak kullanılmıştır. Yani ilkel kabilelerden, kadim medeniyetlere kadar, insanlık tarihi boyunca bu hayvan esrarengiz yönüyle ya korkulan ya da iyilik beklenen sembolik bir özellik taşımıştır.
Eski Grek Mitolojisinde sağlık tanrısı Asklepios’tur. Elinde yılan sarılmış bir asa ile sembolize edilir. Askalabos Yunanca’da yılan demektir. Tanrının şifa verici gücü olarak inanılır. Hekim de yılan gibi sessiz olmalı, sır saklamalı, sabır ve sükunetle hareket etmelidir. Asa hayat ağacını sembolize ettiği gibi, hekimlik öğretisinin ömür boyu sürdüğüne, öğrenme ve tecrübenin hayatın sonuna kadar devam edeceğine işaret eder. Hekimler Asklepionlarda çalışır. Bunlardan Bergama’daki günümüze kadar ayakta kalmış olanlardan bir tanesidir. Burası hekimliğin babası sayılan ve M.Ö. 5. Yy’da yaşamış olan Hipokrat’ın da çalıştığı yerdir. Hipokrat hastalık ve tedavi anlayışına doğa üstü güçler yerine, akla dayanan bir yaklaşımı kazandırmıştır. Hasta eden etken ile bedenin mücadelesini önemsemiş, hekimin, hastanın tabiatını gözeterek beslenme, banyo tedavileri, kusturma veya ishal yapma, hacamat gibi uygulamaları ile hekimliğe güven ve saygınlık kazandırmıştır. Hekimin ilk önceliğinin ise ‘önce zarar vermemek’ olduğunu önemsemiştir.
Büyük hekim Galenos da M.S 1. Yy’da Bergama’da hekimlik yapmıştır. Hipokrat’ın bilgilerini yeniden düzenlemiştir. Ona göre kan, safra, kara safra ve balgam arasındaki dengesizlik hastalık sebebidir ve şifa bunlar arasındaki dengeyi sağlamakla bulunur. Bergama’daki yılanlı sütun onun zamanında dikilmiştir. Galenos İslam Dünyasında da Calinus olarak bilinir. Anatomi, fizyoloji ve farmakoloji ile ilgili eserleri Arapçaya çevrilmiş ve İslam tıp dünyasına etkisi olmuştur. M.S 11. Yy’da yaşayan İbn-i Sina bunlardan biridir. Avrupada kilise ve papazların hekimliği şeytanlaştırdığı, tedavi için ilaca başvurmanın büyük günah sayıldığı bu dönemde, Horasan’da doğan ve Türkistan’da hekimlik yapan İbn-i Sina yazdığı 5 ciltlik KANUN isimli eseriyle 1900’lere kadar hekimliğin üstadı sayılmıştır. Onun da “İlaç, hekim tavsiyesine uygun kullanılırsa tedavi eder, aksi halde hasta eder.” gibi özlü sözleri vardır.
Modern manadaki ilk Türk tıp eğitim kurumu Sultan II. Mahmut tarafından 14 Mart 1827’de açılmıştır. Öğrencilerin yakalarına da yılanlı rozet takılmıştır. İlk tıp bayramı kutlaması ise 14 Mart 1919’da İstanbul’un işgalini protesto amacı da güdülerek yapılmıştır. 3. Sınıf öğrencisi Hikmet Boran başkanlığındaki komitenin organize ettiği bu kutlamaya, Dr. Akil Muhtar, Dr. Besim Ömer, Dr. Fevzi İzmidi gibi paşalar da katılmış ve çok dikkat çekmiştir.
Hekimlik, yaptığı hizmet şekliyle insanlık tarihinden beri var olan, bu işi yapanların hep saygın olduğu, kutsallık da atfedilen bir meslek olmuştur. Bu vesileyle tüm hekimlere ve sağlık çalışanlarına, Covid 19 büyük salgınının şu son günlerinde sağlıkta ve iyilikte yaşayacakları nice bayramlar dilerim.