Mekkeli müşrikler, Kabe'nin çevresinde dahi Efendimiz'e taarruz etmekten geri durmuyorlardı. Bir keresinde böyle bir hücum, Efendimiz'e çok bağlı olan sahabe, Haris İbn-i Ebi Hale'nin çok ağrına gitmiş, Efendimiz'i canı pahasına korumak için, bütün gücüyle müşriklerin üzerine atılmıştır. Ancak çok sayıda müşrikin kılıç darbeleriyle yere serilmiş ve inandığı İslam dini uğruna şehit olmuştur. Müşrikler, Kâbe Hareminde kan dökülmesinin yasak olduğunu bilmelerine rağmen, kan dökmüşlerdir. Kanları Harem-i Şerife dökülen ilk İslam şehidi, Haris olmuştur.
İlk müslümanlara yapılan zulüm gittikçe şiddetini arttırıyordu. Efendimiz, Habeşiştan'a ilk hicret talimatını verdi. Kral Necaşi, yumuşak huylu bir insandı.
İlk kafile, 11 erkek 4 kadın mü'min olmak üzere gizlice Habeşiştan'a gönderildi. İslamda ilk hicret budur.
Daha sonra durumu anlayan Kureyşliler, Kral Necaşi'ye kadar giderek, ona sığınan mü'minlerin kendilerine teslim edilmelerini istemişlerdir. Ancak Necaşi, buna şiddetle karşı koymuştur. Yani mü'minlere hicret ettikleri - sığındıkları yerde dahi, rahat yoktur.
Peygamberliğin gelişinin altıncı yılında, Efendimiz'in amcası Hz. Hamza Müslüman olmuştur. Hamza ile mü'minler, önemli bir güç kazanmışlardır.
Müşrikler, mü'minlerin sayısının artması ve Efendimiz'in etrafında sımsıkı birleşmeleri üzerine, Efendimiz'i ortadan kaldırma kararını verirler. Ancak bu kararı kim tatbik edecekti? Bu vazife için, Hattab oğlu Ömer'i görevlendirdiler.
Bu görevlendirme kısa sürede, mü'minler tarafından duyuldu. Ömer, Efendimizi öldürmek için kılıcını kuşanıp, yola koyulur. Müslüman olan kız kardeşi Fatma'nın evinin önünden geçerken, kulaklarına hiç duymadığı sesler gelir. Doğru bacısının evine girerek, okuduklarının ne olduğunu sorar.
Kardeşi de Kur-an'ı Kerim olduğunu söyler. Ömer çok etkilenmiştir.
Kardeşine tekrar okumasını söyler. Kutsal kelamlar karşısında kalbi yumuşar ve "beni derhal Resul-i Ekrem'in yanına götürün" der.
Efendimiz o anda, Safa dağının eteğinde ashabtan Erkam'ın evinde bulunuyordu. Müslüman sayısı henüz 40 kadardı.
Efendimiz burada mü'minlere dinimizi anlatıyordu. Kapıdaki gözcü: Ömer'in silahlı olarak hışımla geldiğini gördü ve içeridekilere haber verdi. Ömer, güçlü kuvvetli ve İslam düşmanı idi. Bunu duyan mü'minler tedirgin olmuşlardı. Ancak, Hz. Hamza'da hiç bir tedirginlik yoktu. Kılıcının kabzasını kavradı ve şöyle dedi:
"Korkacak ne var. Eğer iyilik için geldiyse, hoş geldi - safa geldi. Yok öyle değilse, geleceği varsa göreceği de var".
Bu manzarayı seyreden Efendimiz, yüzünde parlayan neş'e nuruyla tebessümle bakıyordu. Çünkü, Ömer'in iman edeceği İlahi Vahiy ile müjdelenmişti.
Efendimiz, oturduğu yerden emir buyurdu:
"Telaş edecek bir şey yok, bırakın gelsin".
Ömer, heybetli kılığı ile, silahlı bir şekilde içeri girdi. Efendimiz'in önüne kadar gidip diz çöktü. Hiç kimsede çıt yok. Bütün gözler ona çevrilmişti.
Niye silahlı gelmişti? Neden Efendimiz'in önünde diz çökmüş, sakin sakin duruyordu?
Efendimiz, mübarek eliyle Ömer'in omuzundan tuttu ve "tekrar et ya Ömer" dedi. Ömer, Kelimey-i Şahadet getirerek, 41. Mü'min oldu.
Şahit olan mü'minler bu manzara karşısında coştular ve Allahüekber sesleri yeri göğü inletti.
Ömer:
- "Yaranımız kaç kişidir? dedi.
- "Kırka baliğ olduk" dediler.
- "Öyle ise ne duruyoruz, haydin Ka'be'ye gidelim" dedi.
Efendimiz önde, sağında Hz. Ömer, solunda Hz. Hamza, diğer Eshab-ı Güzin arkalarında, Dar-ı Erkam'dan Kabe'ye doğru iniyorlardı.
DEVAM EDECEK...
Selam, sevgi ve dualarımla.
Yüceler Yüce'sine emanet olalım.