Şeyhü’l-Muharririn Ahmet Kabaklı Hoca, 2 Şubat 2001 târihinde vefat etti. Vefatının 21. Yıldönümünde saygı ve rahmetle anılmasına vesile olur düşüncesiyle; O’nun sayısı 50’yi aşan eserlerinden biri hakkında bilgi sunuyorum:
TEMELLERİN DURUŞMASI 1: (406 sayfa / 2020 - 37. Baskı)
Temellerin Duruşması, isimli muhteşem eserinde Ahmet Kabaklı, günümüze kadar yapılmamış açıklık ve cesâretle yakın târihimize ışık tutuyor. Büyük emeklerle, ancak üç yılda meydana getirilmiştir. Yakın târihimize aksettirilmeyen veya yanlış aksettirilen bazı kaba yalanları gidermek, doğruları araştırma fikrini milletimize duyuruyor.
Bu eseri; varlığı ile iftihar ettiği, ilânından bir yıl sonra doğduğu ve ömrünü beraber yaşadığı Cumhuriyetin ve son iki yüz yıllık yakın târihinin umûmiyetle yanlış okutulduğunu düşündüğü için yazdığını belirtiyor.
‘İlim çağında ve demokrasi iddiasında olan Türkiye'nin yalan ve menfaat karanlığına daha fazla terk edilmesi, O’na zulümdür’ diyor ve zulme nihâyet vermek cehdiyle harekete geçiyor. Her şeyi kesin ve net ifâdelerle açıklıyor.
Kabul etmek mecburiyetindeyiz: Türkiye’mizde bâzı konular tabu hâline getirilmiştir. Konuşulmaz veya millî hassasiyeti olan akl-ı selim sâhipleri, çığırtkan azınlıkların bir bardak suda fırtına koparmalarına, candan aziz ülkemizin ve milletimizin huzurunun bozulmasına sebebiyet vermemek için sessiz kalır. ‘Söz gümüşse sükût altındır’ sözünün gereği yerine getirilir. Hadis-i Şerif’te buyuruluyor ki; ‘Dâima doğruları söyleyiniz. Fakat her doğruyu her yerde ve herkese söylemeyiniz.’ Kısır düşünceliler, hadisin birinci bölümü ile ikinci bölümü arasında bir mübâyenet olduğunu iddia ederler. Söylenmesi mahzurlu olan doğruların, -fincancı katırlarını ürkütmeden- söylenmesi bir ilimdir. Ahmet Kabaklı o ilme bihakkın vâkıftır. O sebeple söyleyemeyeceği doğru yoktur.
Ahmet Kabaklı’ya ait olmayan, fakat müspet veya menfi hiçbir yorum eklemeden aynen eserine aldığı Lozan Konusunda Hüküm:
‘Ortaya çıkan sözleşme hükümleri, Türkiye’ye siyâsetçe ve iktisatça istiklâl ve hayat kabiliyeti verecek bir şekilde değildir. Türkiye’nin yaşama gücüne, mâlik olması fikri, henüz Avrupalıların zihnine girmemiştir.
Musul, memleket menfaatleri için zarûrî olan petrolleri ile pek lâzımdır. Ayrıca elden çıkması, başımıza bir Kürdistan belâsı çıkarmak demektir ki, bizi böğrümüzden vurur.’
Bu bilgiler, okullarımızda okutulan târih ders kitaplarında yoktur. Telif ettikleri eserlerine alanlar ise, ‘Cumhuriyet düşmanı’ ilân edilmişler, sorguya alınmışlar ve yurt dışına kaçmak mecbûriuyetinde bırakılmışlardır.
Ahmet Kabaklı, Atatürk’ün Beş yıldızlı General Douglas McArthur (1880-1964) ile görüşmesini delil göstererek Lozan’dan ‘Mağlûbiyet’ olarak söz ediyor. Aziz ve necip milletimiz de Lozan’a ancak ‘kaybedilmiş zafer’ diyebiliyordu. Lozan’da en büyük yarayı alan ‘Misak-ı Millî’ idealimiz, Adalar ve Selânik de dâhil Batı Trakya ile birlikte milletimizin gelecek nesillerine bütün İstiklal Savaşı şehit ve gazileri gibi Mustafa Kemal’in de rüyâsı olarak devredilmiştir.
Anlaşılıyor ki ders kitabı yazan tarihçilerimizin, Ahmet Kabaklı gibi ediplerimizden alacağı dersler vardır.