Nuri GÜRGÜR

Avukat

Erdoğan’ın Ukrayna Ziyareti ve Sonrası

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Ukrayna’ya gidiyor; mevkidaşı ile görüşmesinde muhtemelen Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini bir kere daha belirterek moral verecek; sorunun çözümü konusunda arabuluculuk yapma teklifinin altını çizecek. Putin’in Erdoğan’ın davetini kabul ederek bu ay içerisinde ülkemize gelecek olması ilk anda   arabuluculuk konusunun gelişme fırsatı gibi görünse de Rusya’nın kendisinin belirlediği hedeflerinin dışında bir teklife rıza göstermesi, isteklerinden taviz vermesi mümkün görünmüyor. Yani arabuluculuk için gerekli ortam mevcut değil. Ancak Putin’in arabuluculuk konusu olmasa da bu kritik dönemde Erdoğan ile yüz yüze görüşmek istemesi önemlidir.

Rusya ile ilişkilerimizin uçak krizinden bu yana birbirine zıt iki farklı yüzü var; bir tarafıyla aramızdaki beş asırlık jeopolitik rekabet ortadan kalkmış gibi görünüyor. Aramızda bazı sorunlar olsa bile iki devlet başkanının özel hattan görüşmeleriyle krize yol açmadan bunlar çözülebiliyor. Libya’da, Suriye’de hatta Karabağ’da böyle oldu. S-400’lerle ilgili ABD ve   NATO ile yaşamakta olduğumuz sorunlar bizi Rusya’ya biraz daha yaklaştırdı.  Rus turistlerden gelen döviz can simidi gibi işimize yarıyor. Rusya ise Türkiye’nin NATO’ya olan güvenini büyük ölçüde kaybetmiş olmasını, yıllardır beklediği bir gelişme olarak görüyor, ittifakın zaafı olarak değerlendiriyor.

Ancak fotoğrafın diğer yüzü, yüzyıllarca sürmüş olan, sadece Millî Mücadele ve erken Cumhuriyet döneminde kesilmiş olan bu rekabetin örtülü olarak günümüzde de devam ettiğini gösteriyor. Kremlin PKK/PYD’yi terör örgütü olarak görmüyor. Tam tersine destekliyor. Türkiye’nin Suriye’de örgüte yönelik operasyonlarını hedefine ulaşmadan ABD ile birlikte engellediler. Libya’da, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de karşımızda yer alıyor. Türk dünyasına ilgimizden rahatsızlık duyuyor, bu coğrafyayı arka bahçesi saydığından kontrolü dışında bir gelişmenin olmasına engel çıkarıyor.

Ukrayna konusunda da tablo aynı. Türkiye Rusya’nın eski Sovyetler Birliği egemenlik haritasına ulaşmak maksadıyla yaptığı atakları onaylamıyor. Kırım’ı ilhak etmesini kabul etmiyor. Kremlin’den gelen tepkilere rağmen Ukrayna ile ilişkilerimiz son yıllarda hem ekonomik, ticari ve teknolojik konularda hem de savunma sanayiinde gelişiyor; iki ülkenin ilişkileri imzalanan anlaşmalarla işbirliğine dönüşüyor. Rusya’nın tepkilerini duymazlıktan gelerek Ukrayna’ya çok sayıda SİHA sattık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savaşın eşiğine gelmiş olan Ukrayna’yı ziyareti sıradan bir protokol görüşmesinin ötesinde, Türkiye’nin bu ülkenin toprak bütünlüğüne verdiği önemi gösteriyor. Başka bir ifadeyle Rusya’nın, Kırım’dakine benzer bir emrivaki yaparak Ukrayna’nın doğusuna, fiilen kontrolünde bulunan Donbas eyaletine el koymasını istemiyoruz. Ancak Rusya ile ilişkilerimizi çok dengeli yürütmek zorunda olduğumuzdan, sürekli olarak sorunun barışçı yollardan çözülmesini tavsiye ediyor, arabuluculuk yapmayı teklif ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ile yapacağı görüşmede de muhtemelen buna benzer tavsiyeler duyacağız.

Rusya devlet başkanı Putin’in bu ay içerisinde ülkemize yapacağı ziyarete kadar nasıl bir gelişme olacağını, savaş çıkıp çıkmayacağını kestirmek mümkün değil. Rusya aylardır kendi belirlediği plânı başarıyla uyguluyor. ABD ve NATO karşısında geri adım atmıyor. Şu ana kadar istediğinin tamamı olmasa da önemli kazanımlar sağladı. Ukrayna’nın NATO’ya alınmasını engelledi. NATO’nun aslında kağıttan bir kaplan olduğunu, askeri harekât kapasitesinin bulunmadığını, ABD’nin askeri gücünü dilediği gibi kullanamadığını, Almanya ve Fransa’nın Washington’unkinden farklı kulvarlar tercih ettiğini gösterdi. Avrupa’da artık savaş olmasın diyerek silahlı kuvvetlerini büyük ölçüde azaltan Almanya, Hollanda gibi ülkelerin, artık isteseler bile Rusya-Çin blokunun yapabileceği baskılara (sert güç) aynı yöntemlerle direnme şansları kalmamıştır. Ekonomik ve ticari alanlarda ise karşılıklı çıkar ilişkilerini hesaba katmak durumundadırlar. Onlar da zaten bunu yapıyorlar.  Almanya ve Fransa, Rusya-Çin ile ekonomik ilişkilerini ön plânda tutarak Ukrayna meselesinde taraf haline gelmemeye, ABD ile birlikte olmamaya özen gösteriyorlar.

Putin, Sovyet Rusya’nın dağılmasının   çağımızın en büyük politik faciası olduğunu iddia ediyor ve Slav-Ortodoks olan Ukrayna, Belarus ve Moldova’yı tekrar aynı eksende bir araya getirmek istiyor. Yani yeniden imparatorluk olmayı tahayyül ediyor. Türk Cumhuriyetlerini arka bahçesi sayıyor. En büyük kozu doğal gaz ve petrol; bunların fiyatının anormal şekilde yükselmesi, enerji ihtiyacının giderek artacak gibi olması, Avrupa ülkelerinin bunlara ihtiyacı cesaretini arttırıyor. Sadece çevresindeki ülkelere değil, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de de egemenlik alanını genişletmek istiyor. Halen Rusya’da üst kademedeki yöneticilerin çoğu aynen Putin gibi özel eğitim almış, hedeflerini ve konularını iyi bilen, politika geliştirme yeteneğine sahip insanlar. Putin’in Türkiye ziyaretinde masadaki esas konu Ukrayna değil, bunların hazırladığı dosyalar olacaktır. Böylesine politik ihtirası yüksek otokratik bir siyasetçiyle ve kadrosuyla görüşürken onlar kadar bilinçli ve hazırlıklı olmak gerekir. Biden’in durumu ortada.