Kur Korumalı Mevduat Hesabını akıl edip, yürürlüğe koyanları tebrik ediyorum. Zira, bu sistem getirilmeden önce faizler enflasyonun altında kaldığı için insanlarımız tasarruflarını bankaların TL hesaplarına yatırmıyordu. Vatandaşlarımız elinde bulunan TL’leri ne yapacağını bilemiyor, bunun neticesi olarak da en kısa zamanda paralarını mecburen dövize çeviriyorlardı. Bir kısmı da “faiz haram” korkusuyla birikimlerini yastık altında muhafaza ediyordu.
Şimdi ise, getirilen bu yeni Kur Korumalı Mevduat Hesabı Sistemi sayesinde ise, vatandaş elinde bulunan Türk Lirası için herhangi bir kayba uğramamaktadır. Fiilen faiz düşük kalsa bile kur artışının altında kaldığı için uygulamada faizler yükseltilmiş oldu. Her ne kadar “Nas ile bildirilen hükme” uygun olmasa da mevcut sistem içinde bir çözüm bulundu. Haliyle bu durum vatandaşın dövize olan talebini büyük ölçüde azaltmış bulunmaktadır.
Daha en başta Merkez Bankası politika faizini artırsa idi zaten dolar kuru yükselmeyecekti. Enflasyon resmi TÜİK rakamlarına göre yüzde 36 iken, Politika faizi yüzde 14’e indirildiği için kurlar kontrol edilemez şekilde yükselmişti.
Yeni hesap tarzı ile gerçi bankalarda vadeli TL hesabında olana liralar Kur Korumalı hesaba geçince dolarizasyon oranı yükselmiş oldu. Piyasada uygulanan faiz oranları yüzde 23-25 mertebelerinden aşağıya inmedi. Bu durumda iktidar ya “Nas böyle, bize uymak düşer” sözlerini geri alacak veya kurları yükseltmemek için bir çare bulacaktı. Kur korumalı mevduat hesabı bu yükselmeyi kontrol altına almak maksadıyla yürürlüğe konuldu..
Bu itibarla, ekonomiye yönelik olarak alınan tedbirler ile kurlar istikrar kazanmaya başladı. Yurt dışında da ekonomimiz güven kazanmaya başlamıştır. Bu sebeple de, ABD’li dev yatırım bankası JP Morgan da bazı Türk bankalarının tahvilleri için tavsiyesini “nötr” den “ağırlığını artır’a” yükseltmiştir.
JP Morgan gibi bankalar için “faiz lobisi” veya “kapitalizmin sömürge aracı” gibi sıfatlar takılsa da dünya para piyasalarındaki etkinliği tartışılmaz. Hükümetin açıkladığı yeni ekonomik tedbirler içinde en etkili olan kur korumalı Türk parası (TL) mevduat hesaplarına dair olarak JP Morgan, vatandaşların döviz talebinin azaltmaya başladığını ve dolar baskısının azaldığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Kurlardaki artış önce ekonomi yönetimi tarafından “ihracatı artıracağı, üretim/ yatırım/ istihdam öncelikli yeni ekonomik modele katkı sağlayacağı gerekçesiyle savunuluyordu. Fakat kur artışlarının enflasyona büyük etkisi orta ve alt gelir gruplarını sıkıntıya sokunca, kurların bu modelle (KKM hesabı ile) istikrar kazanmasına çalışılmaktadır.
Dolara olan talepteki, artış veya azalış, doların azaldığı ortamda, kurlarda dengelenme meydana getiriyor.
Dolar talebinin düşmeye başlamasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB ) elinin rahatladığını ve dövize müdahale etme konusunda daha az aksiyon gösterdiğini öne süren JP Morgan, vatandaşların döviz talebinin halihazırda düzenli bir şekilde oynamalar yaptığını açıklamış bulunmaktadır.
JP Morgan, dolar talebinin azalması ile birlikte, çok kısa vade de kredi piyasasında da istikrarın kazanılmasını beklediklerini duyurmuştur.
Hükümetin almış olduğu tedbirler sayesinde döviz kurlarının dengelenmeye başlamasıyla birlikte son zamanlarda marketlerde de kısmen fiyat artış hızı düşürülmüş oldu. Ancak, dolar kurunun 8 TL’den 13,5 TL artışının getirdiği maliyetlerin tamamı henüz fiyatlara yansımamıştır. ÜFE artışının yüzde 80 iken TÜFE’nin yüzde 36 artmış olması da göstermektedir ki, bu maliyetler ileri tarihlerde peyde pey fiyatlara yansıyacaktır.
Muhalefetin yapmış olduğu bütün algı operasyonlarına rağmen, vatandaşın Hükümete olan güveni ve teveccühünde herhangi bir azalma olmamaktadır. 20 yıldır iktidarda olan AK PARTİ’nin oyları düşmek şöyle dursun, yapılan her seçimde devamlı olarak, kısmide olsa yükselmektedir. Halbuki sosyolojik kaide olarak, iktidarda olan bir parti her geçen yıl oy kaybına uğrar. Buna mukabil ise, muhalefet partilerinin oyu az veya çok artar. Fakat çok calibi dikkattir ki, bu kaide memleketimizde neredeyse tersine işlemektedir.
Her ne kadar ülkelerini sıkıntıya maruz bırakmış tek adamların yönettiği birçok devlette de iktidarın yüksek oy almaya devam ettiği görülmekte ise, de ana muhalefet partisi bir özeleştiri yapmalıdır. Aradan geçen 20 yıl gibi uzun bir zamana rağmen, Ana Muhalefet Partisinin oyu adeta, % 22- -23 lere çakılıp kalmış bulunmaktadır. Bu cümleden olarak şu hususu ifade edeyim ki, şayet Ana Muhalefet Partisinin iktidar olmaya niyeti varsa, maruz kaldığı bu durumun muhasebesini yapmasında mutlak bir zaruret bulunmaktadır.
Fakat bana öyle geliyor ki, Ana muhalefet Partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun hiçbir zaman iktidar olmak için bir gayreti ve niyeti bulunmamaktadır. Zira, Ana Muhalefet Parti lideri olarak kalmak, onu ziyadesiyle memnun ve tatmin etmektedir. Bu suretle, hiçbir mesuliyet altına girmeden Ana Muhalefet Partisi olarak saltanatını devam ettirmektedir. Fakat bugüne kadar girmiş olduğu 15 seçimin tamamını kaybetmesi onda hiçbir zaman, utanma, eksiklik ve ezilmişlik duygusu meydana getirmemektedir. Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin çok güzel bir şekilde ifade ettiği üzere, yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yenilmişte yenilmiştir. Fakat, her nedense hiçbir zaman genel başkanlık koltuğunu bırakmak aklına dahi gelmemektedir. Yapılan seçim anketlerinde AK Parti’nin oyları nasıl oluyor da yüzde otuzların altına düşmüyor sorusuna Kılıçdaroğlu, “düşecek düşecek. Samimi söylemek gerekirse bizimde topluma güven vermemiz lazım” demek suretiyle, bu güne kadar güven vermediklerini açık bir şekilde itiraf etmiştir.
Diğer taraftan Kılıçdaroğlu devamlı olarak erken seçimi gündeme getirmektedir. Acizane olarak şu hususu ifade edeyim ki, seçim 2023 yılının Haziran Ayında normal zamanında yapılacaktır. Esasen, halkın ısrarlı bir seçim talebi de yoktur. Diyelim ki, farzımuhal erken seçim yapıldı. Kılıçdaroğlu partisinin oyunu yüzde kırkın üzerine çıkarıp tek başına iktidara geleceğine inanıyor mu acaba? Görünen köy kılavuz istemez. Bundan sonra da, on defa seçim yapılsa Kılıçdaroğlu, Yine yenilecektir, yine de kaybedecektir.
Fakat bu seçimlerde de ittifaklar halinde seçimlere girilecek. Anketlerde Millet İttifakının oyları Cumhur İttifakını geçmiş görünüyor. Hele hele DEVA ve Gelecek Partileri de Millet İttifakına katılırsa HDP tarafsız kalsa bile AKP iktidarı riske girebilir. Bu bakımdan Ak Parti’nin vatandaşın mutfağındaki sıkıntıyı görmesi ve gerekli tedbirleri alması icap etmektedir.
Yukarıda, ekonominin kısmen düzelmeye başlamasından bahsetmiştik. Bu cümleden olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Enflasyon Raporu 2021 – 2022 bilgilendirme toplantısında yapmış olduğu değerlendirmede, 2022 sonunda enflasyonun %23,2 2023 yılı sonunda da %8,2 olacağını ifade etmiştir. Şahap Kavcıoğlu Türkiye’nin dış talep görümünün de olumlu seyrini muhafaza ettiğini söylemiştir. Ayrıca salgın tedbirlerinin kademe kademe kaldırılması, dış iktisadi faaliyete katkısını artıran bir faktör olarak ortaya çıkmakta olduğunu da ifade etmiştir. Bundan önceki plan hedeflerinde ve Merkez Bankası hedeflerindeki sapmaların bu defa olmayacağı ümit edilmektedir.
Bu bakımdan, salgın hastalık sebebiyle memleketimizde uygulanan kısıtlamaların hafifletilmesi, başta turizm olmak üzere, ilgili hizmet kalemlerinde toparlanma eğiliminin belirginleşmesinde önemli bir rol oynamış bulunmaktadır. Nitekim kredi kartı ile yapılan harcamalara ait olan verilere göre, salgından daha çok etkilenen hizmet sektörlerinde artış oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir.
Netice itibariyle, alınan tedbirler sayesinde, ekonomi iyileşme trendine girmiş bulunmaktadır. Temennimiz odur ki, iktisadi hayatımızın en kısa zamanda düzelerek, işlerin yoluna girmesidir.