Dr. Zülfikar ÖZKAN

Avukat - Yazar - NLP Trainer

zulfikarozkan@hotmail.com

İnsanlar Soru Sorunları mı Yoksa Kendinden Bahsedenleri mi Daha Çok Seviyor?

Bugünlerde her alanda özellikle ailelerde sohbet iyice azaldı. Güçlü sorularla başlayan sohbetlere hayatımızdan silindi. Aile sohbetlerinin uzun sürmemesinin sebebi, sürekli konuşuyor fakat yeterince soru sormuyor oluşumuzdur. Özellikle keşfeden, yakınlık kuran, dostane ilişkileri geliştiren güçlü sorulara hasret kaldık. 

Sohbet, kişilerarası işbirlikçi bir etkileşim olarak tanımlanır. Sohbetlerde, inançlarımız, düşüncelerimiz ve duygularımız hakkında bilgi alışverişinde bulunuruz. Gerçek bir sohbet, karşıdaki kişiyi bilgi alışverişine teşvik eder.       

İnsanlar kendine soru soranları daha çok seviyor. İnsanlara nutuk çekerek değil, onları dinleyerek bağ kuruyoruz. Bizi dinleyen insanları kendimize yakın hissediyoruz.

Bir sohbette daima kendimizden bahsetmemiz karşımızdaki kişinin bize duyduğu beğeniyi azaltıyor. Soru sormak karşı tarafın bizi daha çok sevmesini ve bize daha yakın hissetmesini sağlıyor. Soru sorduğumuz zaman, karşımızdaki kişiye kendisini anlatma fırsatı veriyoruz. 

Kişi kendinden bahsederken, beyni dopamin salgılıyor. Kendinden bahsetmek bu sebeple keyifli oluyor. İnsanlar kendileriyle ilgili konuşmalardan paradan daha çok keyif alıyorlar. Beyin olumlu duygu ve düşüncelerle dolu olduğu zaman dopamin üretir. Dopamin insanın üretkenliğini yükseltir. 

Bir sohbette fazla soru soran kişi az soru sorandan daha çok seviliyor.  “Bu konuda düşüncen ne? Bana ne önerirsin” gibi tavsiye soruları insanları birbirine yaklaştırıyor. Tavsiye isteyen kişiler, tavsiye isteyenlere göre daha yetkin ve becerikli algılanıyor. Tavsiye istemek bizi küçültmüyor, tam aksine büyütür. Kişiden tavsiye istediğimiz zaman ona şu mesajı veriyoruz: “Senin düşüncelerine güveniyorum.” Güvenildiğini hisseden kişi de kendisini iyi hisseder. 

Hepimiz cevapların peşindeyiz ama çok azımız, soru sormanın gücünün farkındayız. Isaac Newton’u diğer insanlardan farklı kılan başına elma düşmesi değil, o elmanın neden düştüğünü sorgulaması oldu. Bu değerli soru, Evrensel Çekim Yasası’nın temelini oluşturdu. Çok basit soru, bilim dünyasını değiştiren sonuçlara sebep olmuştur. 

Soru sorabilen kişi gelişmeye hevesli,  meraklı, gözlemci ve araştırmacı bir kimsedir. Hızlı öğrenir ve gelişir. Etrafındakilerin de farkındalığını geliştirme gücüne sahip olur. Soru sormak ama özellikle doğru soruları sorma pratiğini yapmak her bir insanın hayatında yer almalıdır. 

Tüm insanlığın gelişebilmesi için her birimizin kendi merak ettiği konular üzerinde soru sormaya odaklanması gerekmektedir. O zaman insanın gelişimi tahmin ettiğimizden daha hızlı gerçekleşir. 

 

Kaynak: Özgür Bolat, Sorularla Büyüyoruz