Günümüzde evrensel düzeyde etkinliğe ve otoriteye sahip güçlü sanayi ülkelerinin mevcut otorite ve etkinliklerini koruyup sürdürülebilmeleri önemli ölçüde dünya petrol rezervlerinin ve petrol ürünleri üretiminin doğrudan ve dolaylı şekilde kontrolleri altında tutulmasına bağlıdır.
Çünkü evrensel düzeyde etkin bir devlet ve etkin bir güç olmanın sanayileşme ile ölçülebildiği günümüz dünyasında sanayinin ilk maddi girdisinin %50 oranında petrol ürünleri olduğu açıktır.
Bu sebeple günümüz dünya petrol piyasasının kontrolü doğal petrol zengini yani petrol rezervlerine sahip olan ülkelerin değil petrol ile çalışan sanayi imparatoru süper güç ABD’nin elindedir.
1990 yılında yapılan araştırmalar ABD’nin petrol kaynaklarının mevcut üretim hızı ile yirmi yıllık bir ömrü kaldığını buna karşın Orta Asya ve Kafkas petrolleri rezervlerinin büyük bir bölümünün geri üretim ve üretim dışı olduğunu bunun yanında Ortadoğu Petrol rezervlerinin 100 -140 yıllık bir ömre sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Eğer bu veriler gerçek ise Amerika’da petrol kaynaklarının bittiği ve bu sebeple de Ortadoğu’da ki petrol yataklarını elde edebilmek için petrol rezervlerine göre irili ufaklı bir devletler kurdurup onları kolay yutabilmek için Büyük Ortadoğu projesini gerçekleştirmek ve Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek için dolaplar çevirmektedir. Bu konuda da İngiltere ile birlikte çalışmaktadır.
Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve Almanların Ortadoğu’da menfaatleri çakışmaktadır. Ortadoğu’yu karıştırmak ve kolay lokma olarak yutabilmek için bu devletler kendilerine verilen görevleri noksansız yerine getirmektedirler.
İngiltere büyükelçiliği müsteşarı HOLER 27 Ağustos 1919 günü Londra’ya gönderdiği gizli raporda Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır.(Yani petrol) Kürtlerin durumları beni hiç ilgilendirmez diyordu.
ABD’nin İstanbul yüksek komiseri, Amiral Bristol Washington’a gönderdiği 20 Şubat 1922 tarihli raporunda şunları yazıyordu. Şimdi Kürdistan, Mezopotamya’nın ünlü petrol yatakları nedeniyle yabancı entrikalar başladığı için kuşkusuz ciddi sorunlar yaratabilmektedir.
İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyecektir. Batıdaki savaş Türklerin lehine biterse Türkler yetenekli komutanları vasıtasıyla Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler.
İnternationale Press gazetesi 5 Ağustos 1925 tarihli sayısında şunları yazıyordu. Eğer bugün İngilizleri dünya tarihinde önce Kürtlere karşı adalet sağlaması gerektiğinden ve gerçek Kürdistan’ın kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa doğrusu bu adaletin fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.
Doksan sene önce bunlar konuşuluyor ve yazılıyordu. Şimdi ne değişti aynı şeyler daha planlı daha kurnazca yapılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölüştürülmek istenmektedir.
Bu konular 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hala devam ediyor. Kendilerini demokratik ülke olarak tanımlayan batılı devletler konu petrol olunca demokratik nezaketlerine kan bulaştırmaktan hiç çekinmiyorlar. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviriyorlar.
Türkiye’yi idare edenler ve idaresine talip olanlar samimiyetle başlangıçta güçlü bir bölge devleti olmayı hedefleyen Türkiye’nin artık gerçekleri görmesi ve çıtayı yükselterek bir dünya devleti olma aşamasına geldiğini görebilmeli. Bunalım ve çözümsüzlüklerin kahraman yaptığı kişiler vardır. Çözümsüzlükler devam ettiği sürece kahramanlıkta devam edecektir.
Ancak ülkeye çok pahalıya mal olacak bu ucuz kahramanlıklara muhakkak son vermek gerekmektedir. Bu sebeple, Türkiye’nin yönetiminde, siyasette, ekonomide, sanayide, kültürde, medeniyette, sanatta ve bunların hepsine kaynak olacak ilimde büyük düşünmek mecburiyeti ve tarihi sorumluluğu vardır.
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin. Ne mutlu Türk’üm diyene…