Benden aşkı soruyorsun,
Sırdır, dile gelebilmez!
Yaşayarak öğrenilir,
Akıl onu bilebilmez
Bu dizelerin sahibi Yusuf Bilge Büyükboyacı (Isparta Yalvaç 1952- İstanbul 2021) merhum ile ne zaman tanıştım hatırlamıyorum ama hep dostluğunu, samimiyetini yüreğimde hissettim. Kısa adı ESKADER olan Edebiyat, Sanat, Kültür Araştırmaları Derneği korona salgınında önce yıllardan beri Cağaloğlu’nda Babıali Sohbetleri düzenlerdi. Bu sohbetlerde Yusuf Bilge sanatçımız ile muhabbetimiz artarak sürdü. Sonra Akıl Fikir Akademisi’nde iyice pekişti. Tümünü toplasan 10-12 yıl kadar eder.
İstanbul’a ikinci defa eve dönüşümden (2008) bu yana Şair Yusuf Bilge ile hep birlikte olduk, hep edebiyat, sanat, kültür, medeniyet hareketi tartıştık, Türk Dünyasına açıldık.
İSTANBUL’DAN TAŞKENT’E KARŞILIKLI UZANAN TİTREŞİMLER
Bir dizesi bile Yusuf Bilge’yi tanımaya yeter, hemen kanaat izhar edebilirsin. Türkün İstiklal Savaşı’nı imkanı nispetinde heyecanla takip eden, takdir eden, örnek alan, gurur duyan Özbekistan’ın Milli Şairi Abdülhamit Süleyman Çolpan’a ithaf ettiği şiiri okuyunca çok heyecanlandım. Bir suretini aldım. Özbekistan’ın değerli şairi ve kıymetli dostum Yazar-Şair Miraziz Azam’ın asistanı değerli şaire Keramet Ermadona Hanıma verdim. Sağ olsun Keramet Hanım da Yusuf Bilge’nin bu şiirini Özbek Türkçesine tercüme etti.
Özbek Milli Şairi A.S. Çolpan (1893-1938) orta Asya’nın önemli aydınlarından, sanatçılarından, kültür adamlarından biridir. Fergana Andiçen’de doğup, büyümüş, okumuş, aklı erdiğinde de Türkiye Türklerini Osmanlıların şahsında takip etmiştir. Acılarıyla kahrolmuş, sevinçleriyle yaşama şevkini artırmış bir sanatçı. Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Rusça dillerini bildiği için dünyadaki gelişmeleri yakından takip etme şansına sahipti. Türkiye’nin emperyalist ülkelere karşı verdiği İstiklal mücadelesi bunun başında geliyordu. Çolpan bu destanı anlatan ve yansıtan dizeler kaleme aldı. Taşkent-Ankara hattındaki manevi titreşim şairlerin yüreklerinden dışarıya yansıyordu.
KURŞUNA DİZİLEN ŞAİR
A. Süleyman Çolpan 1917 Ekim devrimi dolayısıyla Özbekistan’a gerek Sovyet uygulamalarının ve gerekse komünist ideolojinin hiçbir zaman hürriyet getirmeyeceğini ve özgürlüklerin hayata geçirilemeyeceğini hissediyordu. Bunun için Orenburg’da Vakit gazetesini yayınladı. Başkırt Milli Hükümet Sekreteri oldu. Milli sembolizm ve sosyal buhranlara dikkat çekti. Kazakistan’ın ünlü Şairi Magcan Cumabay gibi istikbal için bağımsızlık hareketini ve özgürlük eylemlerini destekledi. Tufan adlı eserini yazdı. İstiklal ve bağımsızlık için görüşler geliştirdi. Aydınlanma hareketi içinde en önde oldu. Sekiz defa tutuklandı, hapishaneye girdi. En sonunda Aydınları temizleme hareketi içinde kurşuna dizilerek Sovyetlerce şehit edildi (1938). Bağımsız aydınlar bu dayanışmanın izini sürdü ve Çolpan 1957 yılında Sovyetlerin en acımasız döneminde suçsuz bulundu. Onuncu Kurşun bunu anlatır.
Çolpan’dan Yusuf Bilge’ye uzanan yürek bağı ve titreşimi bunun örneğidir. Çünkü ikisi de yerli sanatçılardır. Özgürlük savaşçılarıdır.
GÜZELLİKLER KAVŞAĞINDA BULUŞMA
“Vur çağa Türk’ün mührünü” diyen Yusuf Bilge’nin şiirleri Akıl Fikir Yayınlarında Gönül Yazgısı, Ongun Avaz, Gül Dağından Esinler, Sıla Boyutu, İki Deniz Bircesi, Acı Soluk, Kırlangıç Fırtınası, Andaç, Kareköke Aldıklarım, Sıla Boyutu, Ulu Çınar’ın Türküsü, Taş Yazıttan Günümüze Uyan Türk Destanı ismiyle yayınlandı. Yergileri Eksik Aynası ve Denemeleri Kalemin Burcunda adıyla neşir oldu.
Yusuf Bilge, Özbek Milli Şairi Çolpan ile manevi bir gönül bağı kurduğu gibi içinde ülke, millet, sanat, kültür ve medeniyet endişesi taşıyan herkesle gönüller üzerinden bir iletişim kurabiliyor; iyilikler ve güzellikler kavşağında buluşan bu dostluklar kısa bir sürede de olsa perçinlenip, sabitleşebiliyor. Ben bunu merhum Yusuf Bilge’de gördüm ve yaşadım.
Bazen Cağaloğlu toplantılarından birlikte Marmaray veya vapurla Üsküdar’a geçerken yaptığımız vatan kurtarmadan sonra evreni aydınlatma muhabbeti Uyan Türk Destanıyla örtüşürdü. Yusuf Bilge’nin idealizmi her türlü yazı türünde başarılı olduğu kadar öndedir. Milliyetçilik, milli ruh, mistitizm, ideoloji, hamaset, heyecan, aşk, tasavvuf ile birlikte Yusuf Bilge’de kara mizahı ve hicvi de bulmak mümkündü.
KÖKÜ MAZİDE OLAN SANAT TEMSİLCİSİ
Yusuf Bilge’nin şahsında edebiyat kelimesinin edep kökünden geldiğini lisan-ı haliyle hemen yaşardınız. Bilge edipliğinin yanında tamı tamına da bir gönül adamıdır, adam gibi adamdır Yusuf Bilge. Bana imzalayarak lütfettiği Karbeyaza Yolculuğu’nu çok tuttum. Zaman zaman okuduğumda hemen telefon açar, keyifle kendi şiirini kendisine okurdum;
“Söylemlerimiz çok kez kağıttan uçaklardı/ Kelimelerle uçar, noktaya inemezdik/ Barışı ve huzuru paylaştırmak adına/ Düşman kavram üretir, onu da yenemezdik”
Yusuf Bilge “kökü mazide olan atiyiz” çizgisinde sürdürdü sanat hayatını. Kuvvetli bir fikir örgüsü vardı şiirlerinde. Ona göre şiir fazlalıklardan arınmış en üsttedir. Sanatların sanatıdır. Şair de kalıcı, ebedi olan peşine düşendir. Dertleri ve tespitleri hala gündemde kalıcılığını sürdürüyor. Şöyle diyor;
“Bizi bizden eksilten şartlara güvenerek/Çaresizlik mayalı hamurdan ekmek umduk/ Derin devlet çarkının dolabına binerek/ Kök çınarı kemiren tırtıllara göz yumduk/ Ufkumuzu kararttı siyaset zombileri/ Tanesiz harmanlarda kalbura döndük tek tek/ Bizi bizden eksilten şartlara güvenerek”
UFUK, AŞK VE AKIL BIRAKAN SANATÇI
Merhum Şairimiz Dilaver Cebeci’yi ve diğer ustaları Yusuf Bilge’den dinlemek bir ayrıcalıktı. Sadece bu mu? Kültüre alakasızlıktan kapanan Mihmandar Cafe’de imza günlerinin sohbetlerindeki lezzet hala özellikle genç izleyicilerinin damaklarındaki izleri duruyor. Edip olmak kadar gönül adamı olmak demek böyle bir şey.
Sonbahar sonrasında rahatsızlanmıştı. Tedavi sürecine girdi çoğu kez. Her telefonla görüşmemizde şükrünü tekrarlıyor, iyiye doğru gittiğini belirtiyordu. Cerrahi müdahale sonrasında bile şükrünü azaltmadı, artırdı. “İyiyim, şükürler olsun” diyordu. Hemen ardından vuslat haberi geldi. 69 yaşındaydı. Sosyal medyadan vefat haberini aldım. Yakın dostu, asistanı olacak kadar özel hukukları olan Şair Mahmut Topbaşlı haber verdi. Ümraniye Çakmak Armağan evler Hazreti Ali Camii’nde öğle sonrası cenaze namazının ardından İstanbul’da defnedildi. Ama onlarca ciltlik bir kütüphane miras bıraktı bizlere. Hepsinde de ufuk, aşk ve akıl var.