O sabah erkenden kalkmadı!
Uyandığında neredeyse öğlen olmuş, güneş çoktan en sıcak saatine ulaşmıştı…
Miskin, miskin gerindi…
Sonrasında hizmetçisine seslenerek, kahvaltısını getirmesini istedi. Gelen kahvaltıda bir tek kuş sütü eksikti…
Yatağına getirilen kahvaltıya şöylece bir baktı!
Yok, hayır bugün canı bir şey yemek istemiyordu. Hâlbuki böylesine bir kahvaltıyı bulabilmek değil gerçekte, hayal âleminde bile zordu!
Yatağından çıktı, her yanı en pahalı çinilerle süslü banyosuna geçti. Kendisini süt dolu küvetin kollarına bıraktı. Bir süre gözlerini kapatıp, en son seyahat ettiği Paris’in gecelerini düşündü. Bu arada bu süt banyosu da çok iyi gelmişti…
Banyodan çıktı, kadife bornozuna sarıldı. Bir süre kendini aynada seyretti, ıslak uzun saçlarının arasından bakan mavi gözleriyle inanılmaz bir görüntüye sahipti.
19 yaşına yeni girmişti. Hafifçe gülümsedi; ‘’Bu hayat ne güzel böyle’’ diye fısıldadı…
Sonrasında giyinme odasına geçti. Son moda giysilerle dolu dolap kapağını açtı. En son Fransa’dan aldığı kıyafeti seçti. Uzun sarı saçlarıyla bütünleşen bu şeker pembesi elbise ona öylesine yakışıyordu ki, az sonra buluşacağı sevgilisinin de bu elbiseyle onu çok beğeneceğine emindi…
Bir kez daha aynaya baktı, en son almış olduğu 5000 avroluk parfümünü de sürdükten sonra odasından çıktı. En pahalı eşyalarla döşenmiş evinin merdivenlerinden bir prenses edasıyla inmeye başladı…
Son basamaktan inmişti ki, telefonu çaldı! Sevgilisi kapının önündeydi...
Kapıyı açtı, evin önünde son model bir rolls-royce onu bekliyordu. Sokak kapısının merdivenlerinden yavaşça indi, onu hayranlıkla izleyen sevgilisine küçük bir öpücük kondurdu, çevresine ışık saçarcasına arabaya bindi.
Hayat tüm ihtişamıyla ona göz kırpıyordu.
Gözlerini kapattı, bu muhteşem hayatın içinde kaybolmaya hazırdı…
Bu muhteşem rüyadan uyanıp da gözlerini açtığında kendisini İstanbul’un en fakir gecekondu mahallesinden birinde bulmuştu!
Derin bir iç geçirdi! İşte gerçekler tüm acımasızlığı ile karşısındaydı…
Güneş henüz doğmamıştı…
Titreyerek geçirdiği gecenin soğuk yüzünü unutmak istercesine, iki büklüm büzüştüğü yatağından aceleyle çıktı!
Bu sabah da işe geç kalırsa, bu defa mutlak surette bu işten de atılacaktı. Ama ne kadar erken kalkarsa kalksın, İstanbul’un o korkunç trafiği her defasında onun işe geç kalmasına neden oluyordu. Nasıl geç kalmasın ki, onun evi Kartal’ın en ücra köşesinde, iş yeri ise Gebze’nin sanayi bölgesindeydi…
Elini yüzünü yıkamak için gecekondunun dışında bulunan çeşmeye gitti. Buz gibi akan su, elleri gibi yüzünü de dondurmuştu!
Yarı donmuş halde tekrar eve döndü. Her zaman giydiği siyah pantolonunun üzerine siyah kazağını giydi. Simsiyah saçlarının arasından parıldayan siyah gözleri öylesine yorgundu ki! Ona bakanlar bu kız olsa olsa 40’lı yaşlardadır diye düşünürdü! Hâlbuki o daha 19’unda bile değildi…
Bu arada karnının guruldadığını duydu. Akşam da bir şey yemeden yatmış, o nedenle karnı öylesine çok acıkmıştı ki! Ama şu anda ne yiyecek bir şeyi vardı, ne de yapacak bir şeyi…
İçini çekti. ‘’İnşallah bu ay maaşımı zamanında öderler’’ diye mırıldandı. Çünkü çalıştığı bu iş yerinde hiçbir maaşını zamanında alamamıştı!
Sabah ezanı okunmadığına göre daha saat 06.30 olmamıştır diye düşündü.
Derisi soyulmuş eski botlarını ayağına geçirdi. Geçen gün bir topuğu çıkmış, yerine oturması için bir çivi ile tutturmuştu…
İlk kalkan belediye otobüsüne yetişirse, iş yerine zamanında varabilirdi. Evden dışarı çıktığında onu gecenin ayazı karşıladı! Sonrasında seri adımlarla yürümeye başladı.
Artık bu sefil hayatın içinde kaybolmaya hazırdı…
Değerli okur;
Yaşamımız boyunca öylesine rüyalar görürüz ki, bu rüyaların çoğu hayallerimizle de doludur! İnsanların güzel bir yaşama olan özlemleri hiçbir zaman bitmez. Hayallerimizde yaşattığımız lüks bir yaşamı rüyalarımıza taşımak bile bizlere iyi gelir.
İşte yazımın girişinde anlattığım o muhteşem rüyanın, hayallerle örtüşmesinden sonra rüyadan gerçek hayata dönüşün acımasızlığı ile karşılaşmanın çarpıcı acımasızlığı, hüznü de bundandır.
Ama özellikle şu son dönemde yaşadığımız gerçekler, geçim sıkıntılarıyla dolu yaşam; eminim ki değil böylesine hayaller kurmak, bu hayalleri rüyamızda bile görmemizi hasret bıraktı!
Her geçen gün sıkıntılarıyla gelen yaşamın acımasız gerçekleri; özellikle milyonlarca yoksul insanımızı etkilerken, genç nüfusun geleceğe dair umutlarını da yok etmektedir.
Ülkemizde bir zamanlar ‘’orta direk’’ diye adlandırılan az da olsa mutlu olan kesim yok olmuş, onun yerini, ‘’yokluklarla mücadele eden mutsuz kesim’’ almıştır.
Kısacası orta direğin az da olsa almış olduğu geçim nefesi dahi yok olmuş; toplumumuz ‘zenginler’ ve ‘yoksullar’ olmak üzere ikiye ayrılmış, artık içi tüm güzelliklerle dolu hayallerimizin yerini türlü acımasızlıklar, renkli rüyalarımızın yerini ise kapkara umutsuzluklar almıştır.
Bu yeni yılda yeniden güzel hayaller, renkli rüyalarla buluşmak umuduyla…