İzmit’imizin doğu kesimini ele alacak olursak, konuyu daha iyi anlamış olacağız.
1900 lü yıllarda İzmit in doğusunda, yani Baç tan sonra mahalle denilebilecek bir oluşum bile yoktu.
Boş ve geniş alanlarda, Kadıköy de bir grup romanımız, Kanlıbağ da yine küçük bir grup Batum göçmeni, Mehmet Ali Paşa da Karadeniz den gelen 3-5 hane vardı.
Devlet Hastanesinin olduğu yer bataklık ve sazlıktı.
Sanat okulu ile deniz arasında ki düzlüklerde bostanlar vardı.
Bugün ki yıkılan İmam-Hatip lisesinin ve Mimar Sinan Lisesinin olduğu yer ise bakımsız bir mezarlıktı.
Cuma günü köyden İzmit’e arabaları ile gelenler, buralarda arabalarını bir kenara çeker, koştukları hayvanları da buralarda dinlendirirler ve yemlerini otlarını verirlerdi.
Yahya Kaptan bölgemizde de pirinç ekimi yapılır ve geniş düzlüklerinde bol bol çayır biçilirdi.
Alikahya dediğimiz yerlerde küçük bir Boşnak yerleşim yeri vardı.7-8 hane Boşnaktı, başka da kimse yoktu.
Tavşantepe nin Yeşilova yay akın bölgesinde küçük bir roman yerleşim yeri mevcuttu. (Kireç ocakları)
1927 lerden ve 1950 lerden sonra, İzmit in doğusunda, yani tekrar ediyorum, Baç semtinden sonra göçlerle beraber yeni mahalleler oluşmaya başladı.
Hele hele Seka Kağıt Fabrikası (1934) kurulduktan sonra bu bölgelerde yerleşimde hızlanmaya başladı.
Tavşantepe dediğimiz bölge, bugün Bekirdere mahallesi ile Yeşilova arasında kalan geniş ve yüksek bir tepe ve yamaçlarından ibaret bir yerin ismidir.
1970 li yıllarda en hızlı yerleşim yerlerinden biride Tavşantepe oldu. Özellikle İzmit çevre köyleri ve Kandıra bölgesi köyleri burayı mesken tuttular.
Tabiri caizse, yerli halkın gözünde ve gönlünde Tavşantepe kutsal bir yer halini aldı.
İzmit çevre köyleri ve Kandıra yöresinde çiftçilerimizin gelir getirici, paraya dönüştüreceği ürünlerde kısıtlıydı.
Buğday, arpa, yulaf ve mısır gibi ürünler hanelerin kendi ihtiyaçlarını ancak karşılıyordu. Ununu temin eder, bulgurunu, nişastasını kış aylarına hazırlarlardı. Zaten çıkan ürünlerin bir kısmı da hayvanlara yem olarak verilirdi. Kel( hindi), tavuk, koyun, keçi ve sığırların yemi olurdu.
Köylerimizin paraya çevirebildiği ürünlerde, keten tohumu, onun liflerinden oluşan Burma ve çangıl ları para ederdi. Bir başka para yapan süpürgelik, o da her yıl para etmezdi.
Hindi edinen yani yetiştiren epey köylümüz vardı. Birde hayvan ve koyun yetiştiriciliğinden bir para elde edilirdi.
İşte bizim köylümüzde Harman sonu keten tohumunu satan, süpürgeliğini, çangılını satan, hayvanını satan Tavşantepe’den yarı resmi yoldan bir arsa temin eder ve hemen bir ev yerleştirirdi.
O günlerde Tavşantepe’den arsa alan kişi, koşa koşa Bekirdere muhtarı Emin Akgün’e gider ‘’Emin Aga ben Tavşantepe ya da Bekirdere de ev yapacam. Aga sen durumu idare edive. Bi iki gün belediye zabıtaları ollara gemesin ‘’ derdi.
Bir ev yapma kültürü de oluşmuşdu. Eğer bir ev yapılırd a, camlara perde bile çeksen, pencere yerlerine, çiviyle çarşaf bez bile çaksan, içinde insan olduğundan o ev yıkılmaz ve meşrulaşırdı.
Onun için vatandaş hısım, akrabalarını toplar bir gecede oturacak şekilde evini yapardı. Tavşantepe-Bekirdere mahalleleri genellikle böyle oluştu.
Tabi Erol Köse abimizin Belediye Başkanı olarak, bu oluşumlarda ki hoşgörüsünü de unutmamak lazım.
Tavşantepe de evi olanın evlenmesi, köylerden kız alması çok kolaylaşmıştı.
Köylerde sohbetin büyük bir bölümü Tavşantepe olurdu.
Kız istemeye gidildiğinde, özellikle köylerde, gelen dünürcülere sorulan ilk soru ‘’Davşantepede eviniz vamı?’’ olurdu. Ben buna çok şahit oldum. Unutamadığım birçok anım var. Bu konu da belki ileride onları da anlatırım.
Bugün gerçekten Tavşantepe, Bekirdere, 28 Haziran (Elmalık),Yenişehir ve Yeşilova ezici bir çoğunlukla İzmit çevre köyleri ve Kandıra yöresinin insanlarının yerleştiği ve yaşadığı yerler olmuştur.
Şunu demek isterim ki sadece İzmit in doğusu değil, Kocaeli’nin her tarafı çok kıymetlendi, değerlendi. Bu yörenin insanları olarak çok önemli bir bölgede ikamet ediyoruz. Bölgemizin ve topraklarımızın kıymetini bilelim. Bu toprakları koruyalım ve kollayalım.
Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli ve Sakarya sadece Türkiye nin kalbi değil, Balkanların, doğunun, Kafkasya’nın ve hatta Ortadoğu’nun bile gözbebeği kalbidir….
Bu böyle biline……
Her geçen günde değeri artacak ve anlaşılacak bir bölgenin insanı olduğumuzun bilincinde olmalıyız…….
Sevgilerimle……