İnsanoğlu aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösterebilmelidir. Kant, “Aklını kendin kullanma cesaretini göster.” der. “Sapere Aude!’’aydınlanmanın parolasıdır.
Bilge insanlar inandıkları değerler için canını vermeye hazır olan kimselerdir. Şüphesiz bu durumun kendi içinde büyük bir cesaret barındırır. Yüksek bilinçli bilge insanlar her türlü fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalsalar da hür fikirlerini söylemekten çekinmezler. Zayıf insanlar ise geleneklerin etkisinden kurtulup kendi aklını kullanamazlar. ‘’Hamuru alelâde olan bir insanın bakıcısı geleneklerdir.’’
Öyle rivayet edilir ki; giyotine mahkûm edilmişken kendisine dünyanın dönmediğini söylemesi istenen Galile bu fikrinden vazgeçtiğini söyler. Fakat tam kalkarken bu 'eppur si muove' der. Yani ''her şeye rağmen yine de dünya dönüyor”...
Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in hayatının en belirgin olaylarından biri MÖ 399 yılında hakkında açılan davadır. Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, kendisinin de açıkladığı gibi, dinsiz olmak bir yana, oldukça dindar, sofu biridir. Bu yüzden dinsizlik suçlaması asılsızdır.
Sokrates o zaman isterse sürgüne gidebilecekti. Bunun sonucu olarak felsefi misyonunu bırakacaktı. Diğer durumda ise baldıran zehri içerek ölüme mahkûm edilecekti. Sokrates ölümü seçmiştir.
Kuran-ı Kerim Yûnus Suresi 100. Ayette insanlığa şöyle seslenmektedir: “O, akıllarını kullanmayan böyle önyargılı ve kötü niyetli insanların kalpleri üzerine, gerçeği görme yetisini kirletip örten, vicdan ve kabiliyetini körelten, akıllarını kullanma özelliklerini yok eden mânevî pislikler yağdırır! “
Aydın, toplumun vicdanıdır. O toplumun Işık tutanıdır. Aydın sorumluluğuna sahip kişinin en büyük özelliği, sorumluluğunun bilincinde olması ve aklını tam olarak kullanmasıdır. Aydınla aydın olmayan arasındaki fark, aydınların daha müreffeh yaşadığı değildir. Aydın, maddi zenginlik için de olmasa da aydın olmamın gereği olarak toplumu uyarır.