İddia: “Söz ırkçısı ” diyebileceğimiz kişiler bulunmakta. Bunlardan ayrı olarak biz, yer yer yabancı sözcüklere göz yumabiliyoruz, ancak bunun koşulları var. Örneğin “Röntgen” sözcüğüne karşılık bulunmasını istemiyoruz. Çünkü “Röntgen” kişi adıdır, çalışmalarından dolayı adı unutulmasın, saygı ile anılsın, gelecek kuşaklara ulaşsın diye bunu istiyoruz. Bilime katkı sağlayan kim olursa olsun, Tanrı katında göksel bir kişidir. Bu da adının yaşaması için yeterli bir gerekçedir. Benzer biçimde yabancılar da “Arf değişmezi ” diye matematiksel bir kavramı kullanarak Türk matematikçisi Cahit Arf'ın adını yaşatır. Bir başka durum ise şu; deyimler, atasözleri, türküler... Dilimize giren yabancı sözcükler; deyimlerimize, atasözlerimize de işlemiştir. Öztürkçe bir sözcük ile değiştokuş yapıldığında çok ayrık durmakta, söylendiğinde kulağı tırmalamakta, gülünç gelmektedir. Çetin bir durum olduğunu biliyoruz. Ancak bu durumun olması, bizim özleştirme düşüncesinden caymamız için bir neden değildir. Kalkıp da; “Atasözündeki yabancı sözcüğü değiştirelim” demiyoruz. O yabancı sözcüğün dilimizde bir karşılığı olduğunu bilelim, geliştirmekte olduğumuz, süregittiğimiz ekincimizi (kültürümüzü, medeniyetimizi, uygarlığımızı) kendimize özgü değerlerle yükseltelim. Atalarımız geçmişte çok güzel işler yapmışlar, tinleri Tanrı katında olsun, ancak yaptıkları yanlışları da bilip biz torunları olarak doğruyu yapmak için çaba göstermeliyiz. Dilimize yabancı bir sözcüğün girmesini bir yanlış olarak değerlendiriyoruz. Var olanları da, atasözlerimize değin girmiş olanları da dışlayamıyoruz.
Cevap: ‘Atasözündeki yabancı sözcüğü değiştirelim demiyoruz.’ Cümlesinden başlayalım. Sâdece yabancı kelimeler değil, Türkçeleşmiş, Türkleşmiş kelimeler de değiştiriliyor. Hem atasözündeki yabancı kelimeyi değiştirmeye de lüzum kalmıyor. Atasözü içerisindeki uydurma kelime sebebiyle atasözü bütünüyle kullanılmaz hâle geliyor. Zâten dil devrimbazlarının, atasözleriyle pek de dost oldukları söylenemez.
Kelime uyduranların sık sık arkasına sığındıkları bir bahâne var: ‘Eski kelime de kullanılsın, yeni kelime de kullanılsın!’ Tatbikat öyle olmuyor. İktisattaki, ‘Gresham Kanunu’ der ki: ‘Kötü para iyi parayı kovar.’ Bu ifâde, politik hayat için de, dil ile alakalı meseleler için de geçerlidir. Herkes bilir: sepetteki bir tek çürük elma, bütün elmaları çürütür. O halde, dilimizde bir tek uydurma kelime kalmaması için; ‘ben Türk’üm’ diyen herkes, dilimizi, güzel Türkçemizi korumak için çalışmalı gayret etmelidir.
Siz ‘kültür ’ ve ‘medeniyet ’ kavramlarını aynı ‘ekinci’ kelimesi ile mi ifâde ediyorsunuz? Bu ikisi farklı kavramlardır. Nasıl olur da aynı kelime ile ifâde edilebilir?
Öztürkçeci: ????????