Milli Kimlik sözü hepimizin sık sık kullandığı bir terimdir.
Peki, nedir milli kimlik?
Türk Dil Kurumu’na göre milli kimlik şu şekilde tanımlanmaktadır: “Bir milletin kendine özgü düşünüş ve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, toplumsal değer yargıları ve kuralları ile oluşan özellikler bütünüdür. Görüleceği üzere milli kimlik sözü ile kastedilen bir milletin tanınması ve onu tanımlayan ismin belirlenmesidir. Örneğin, Türk kültürüne sahip olan insanlar Türk kimliğiyle; Türk tarihini, kültürünü, geleneğini, milli değerlerine bağlılığını, coğrafyasını, dinini ve dilini barındırmaktadır. Kısaca, milli kimlik o milleti özgü olan değerler bütünüdür.
Bu durum, bütün milli kimliğe sahip milletler için de geçerlidir. Biz, Alman, Fransız, İtalyan, Rus derken esasta o isimle çağrılan milletlerin kendine özgü değerler bütünü olan milli kimliğini kastediyor ve anlıyoruz. Ayrıca genelde bu tanım, ülkelerin isimlerinin belirlenmesi sonucunu doğurmakta ve ülkeler bu isimle çağrılmakta ve tanınmaktadır. Hatta ülke ismi bazen farklı olsa da gene milli kimliğe göre tanınmakta ve çağrılmaktadır. Tarihte ve günümüzde bu örnekler çoktur. Örneğin, bizde Selçuklu, Karahanlı, Gazneli, Timur, Osmanlı isimleriyle çağırılan devlet isimleri “hanedanlık” isimleri olduğu halde diğer devletler ve milletler bu devletleri Türk ismiyle tanımlamış ve çağırmıştır. “Osmanlı Dönemi Türkleri”, “Selçuklu Dönemi Türkleri”, “Timur Dönemi Türkleri” gibi. Bugün, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Türk devletleri için de aynı durum söz konusudur. Buradakiler bir hanedan ismi olmamakla birlikte bölgesel olarak veya değişik Türk boylarına göre kullanılan ön isimlerdir, soy ismi değildir, hepsinin soy ismi Türk’tür. Giderek bu bilinç gelişmekte ve bu ülkede yaşayan insanlar da Türk kimliğini hızla öne çıkartmaktadır. Gerçekte doğru olan da budur. Zira o devletleri kuran asli unsur Türk’tür.
Diğer taraftan hangi ülke olursa olsun bulundukları coğrafyada yaşayan farklı kültürel değerlere sahip kimlikler de bulunmaktadır. Hiçbir ülkenin nüfusunun yüzde yüzü aynı etnik ve milli kimliğe sahip değildir. Esas olan o ülkedeki kurucu asli unsurun nüfus içindeki payı ve ağırlığıdır. Birkaç yıl önce Avrupa Birliği ve birliğe aday ülkelerde yapılan milli kimlik araştırmasında kendilerini saf sayan Almanya’da bile Alman kimliğine sahip insanların oranı %82 çıkmıştır. Ülkemizde ise bu oran Türk milli kimliğine sahip olanlar için %87’dir. Dolayısıyla hiçbir devletin coğrafyasında yaşayanların yüzde yüzü aynı etnik ve kimlikten oluşmamaktadır.
Peki, bir ülkede farklı etnik kimliğe sahip yaşayan insanlar için durum nedir? Bu konu devletlerarası hukukta “vatandaşlık kavramı” ile çözüme kavuşturulmuştur. Şöyle ki; vatandaşlık bir ülkede yaşayanların anayasada belirlenen haklardan yararlanmaları ve görevlerini bilmeleri anlamında anayasal bir bağlılıktır. Aynı manada devletin hangi etnik kimlikten olursa olsun tüm yurttaşlarına eşit davranmasını başka bir şekilde tanımlayan siyasi bağın adıdır.
Vatandaşlık adı ise çoğunlukla o devleti kuran asli unsurun bağlı olduğu milli kimliğe göre belirlenir. Örneğin, Rus, Fransız, İngiliz, İtalyan, Sırp, Yunan, Bulgar gibi vatandaşlık isimleri de aynı anlayışın mahsulüdür. Nitekim bizde de anayasamızın 66. Maddesi “Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” “Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olanlar ırk, dil, din, mezhep gibi farklılıklarına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını oluştururlar” denmektedir. Böylece ülkemizde yaşayan bütün insanlar için kültürel ve etnik farklılıklarına bakılmaksızın vatandaşlığa dayalı “Türk” adı ile üst kimlik oluşturulmuştur. Gene anayasamızın 3. Maddesiyle “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır” denilerek bu konu tartışma dışı bırakılmıştır. Görüleceği gibi Türk ismi çoğunluğu temsil eden kurucu asli milli kimlikten kaynaklansa bile anayasamızda etnik bir tanım olmaksızın bir vatandaşlık tanımıdır. Ülkemizde yaşayan hiç kimsenin bundan rahatsız olmasını gerektirecek bir unsur söz konusu değildir.
Öte yandan, kendisini farklı gören, farklı etnik ve kültürel özelliklere sahip insanlar etnik kökenlerini de belirlemek isterlerse ne yapacaklardır? Bu konu gene uluslararası devletler hukukunda çözüme kavuşturulmuştur. Kendi etnik kimliklerini de belirtmek ihtiyacı duyanlar vatandaşlık ismiyle “kendilerini” toplum içinde tanımlayabilirler. “Kürt kökenli Türk”, “Arap kökenli Türk”, “Gürcü kökenli Türk”, “Ermeni kökenli Türk” gibi. Dolayısıyla hiçbir etnik kimlik varlığını kaybetmeden toplum içinde kendini ifade edebilmektedir. Zaten bütün kimlikler de anayasa önünde eşit ve koruma altındadır. Bugün siyasal kadrolara düşen, bu gerçeği bilerek ayrılık yaratmadan, farklılıklarımızı koruyarak ve onlara saygı duyarak bir bütünün parçası halinde milletimizi tutmaktır. Devletimiz ve ülkemizin geleceği bu anlayışın her kesimde yer bulmasına bağlıdır. Elbette, aynı şey farklı kimlikler için de geçerlidir.