Türk inkılâbının başardığı en mühim meselelerden biri şarkın statik dünya görüşü insan telakkisi yerine, müspet, dinamik bir dünya bir hayat anlayışı getirmiş olmasıdır. Anadolu’daki milli hareketin başına geçen Mustafa Kemal Atatürk vatanı düşmanlardan temizledikten sonra Asyalı zihniyet ve fikirlerle amansız bir mücadeleye girişti.
Birçok nutuklarında yaptığı inkılâpların Türk Milletinin var olma yaşama cehdinden hayati zaruretlerden doğduğuna işaret eden Atatürk; ilhamını bizzat milletin kendisinden aldığını tekrar tekrar söylemiştir.
Bu vaziyet karşısında orta çağın insanlara çalışmadan bol bol hazine bağışlayan hızırları, gaipten haber veren dervişleri, ermişleri yavaş yavaş cemiyetten çekildiler. Hayal, masal âlemine karıştılar.
Cemiyete yeni bir hayat iksiri bahşedildi dünya fani olmaktan çıktı! Herkes hayata sarıldı. Tekkeler kapatıldı yenileşmeler birbirini takip etti. Değişmeyen bir şey kaldı zihniyet!
Çok geçmeden eski şark tembelliği, vurdumduymazlığı tekrar kendisini gösterdi. Tekkelerin yerini kahveler aldı. Hızır Aleyhisselamın yerini piyango gişeleri, at yarışları, poker masaları aldı. Yeşil türbeyi kapattık, mavi gişeyi açtık. Ne yaptık, neyi değiştirdik? Sadece kelimeleri mukadderat alın yazısı kader gibi kelimelerin yerini şans, talih, sürpriz kelimeleri aldı.
“Âlem yine ol âlem, devran yine ol devran” âlem değişti, devranı da değiştirmek zorundayız. Piyango gişeleri önünde toplananların eski türbeler önünde toplanan zavallılardan ne farkı var mürteci ve asri olmak elinizdedir.
Çocuğunu beşiğinden çıkartıp belki bir şey çıkar umudu ile çocuğuna bilet çektirmeye uğraşan kadınlar. Kahvedeki sigara dumanından başı görünmeyen iki de bir biletine bakıp binleri, on binleri, milyonları sayıklayan şaşkın adam. Sabahleyin karısına rüyasında ne gördüğünü soran küçük memur bütün alın yazılarını piyango biletlerinin numarasında okuyanlar bütün bunlar hangi devrin zihniyetin adamlarıdır.
At yarışlarına gitmek için çocuklarının nafakasını keserler. Ekmek paralarını çifte bahise yatıranlar sonra cebi delik eli boş evlerine dönerler. Kendi kendine kızmalar, bütün dünyaya küsme talihsizliği, dünyadan ve insanlardan soğuma, bıkma, manevi sükût sonra karı koca kavgaları, aile faciaları bütün bunlar tesadüfçü bir hayat anlayışının dünyaya rastgele geldiğine inanan gayesiz, serseri mizaçların akıbetidir. İşin en kötü tarafı bu türlü telakkilerin cemiyet tarafından kabul olunmuş teşvik edilmiş hatta “ Milli “ sıfatıyla müesseseleşmiş olmasıdır.
Yarının idaresini eline alacak münevver gençliğe bakınız hepsi de bir huzursuzluk buhran içindedirler. Mazisinden kopmuş istikbaline karşı lakayt “ dem bu dem, an bu an “ felsefesinin içinde yüzüyorlar, çünkü hiçbir şeye inanmıyorlar. Gençlere hayatın bir kadeh içki, bar ve pavyondan ibaret olmadığını nasıl anlatacağız!
Onları büyük ülkülere, mukaddes duygulara bağlayarak içmeden sarhoş etmenin yollarını nasıl bulacağız! Vicdanların temizliğinden niyetlerin iyiliğinden asla şüphe etmediğimiz bu genç kalender ruhları batı hayranlığından kendilerine yabancılaşmalarından nasıl ve ne zaman kurtaracağız.
Halk, saniyede birden servete kavuşan vatandaşı, okul sıralarında 18 yıl dirsek çürüten gençlik, bütün hayatı boyunca kazanamayacağı parayı hemen bir anda ayak üzerinde kazanıveren karaborsacıyı, dolandırıcıyı, vurguncuyu göre göre elbette bedbin olacaktır.
“ Çalışan kazanır, eken biçer “ gibi güzel yalanları sağlam hakikatler haline ne zaman getireceğiz. Bu memleket ve memleketin istiklal ve istikbaline bütün varlığı ile sarılan imanlı ülkücü gençlik, bu türlü hikmetinden sual olunmayan her ne varsa imha edecek arkacı zihniyeti ve arka fikirleri ortadan kaldıracaktır.
Yarının sağlam Türkiye’sini görünmezlerin, bilinmezlerin üzerine değil görünenlerin, bilinenlerin üzerine kuracağız. Bütün dünyaya bir zamanlar yedi deniz ve üç kıtaya hükmeden bir ırkın çocukları olduğumuzu göstereceğiz.
Yüce Allah yardımcımız olsun.