Sivas'ın bir köyünde 1960'lı yıllarda, çoğu yerde olduğu gibi, leylekler baharla gelirler ve çeşitli yerlere yuva yaparlar. O yuvalarda yazı geçirerek havalar soğuyunca güney yarım küreye, sıcak iklimlere göç ederler. Seneye baharda aynı yuvalarına geri dönerler.
O yıl köylüler bacağı kırılmış bir leylek bulurlar. Bu leylek, kendi evlerinin bacalarında yaptıkları yuvaya her yıl baharda gelen çiftlerden biridir.
Leyleğin bacağını tedavi ettirirler ve onu sahiplenirler. Bu süre içerisinde leylek uçamadığı için, köylülerin tavuk, ördek, kaz ve hindileriyle birlikte yaşamaya başlar.
Aynı zamanda da yuvada tek kalan eşine hüzünle bakar durur. Havalar soğumuştur, ancak leyleğin ayağı henüz kıtalararası uçabilecek şekilde iyileşememiştir.
Nihayetinde havalar soğuyunca, tüm leylekler sıcak iklimlere göç ederler. Ayağı kırık leylek se, kışı yeni arkadaşlarıyla birlikte geçirmek zorundadır.
Zamanla leyleğin ayağı iyileşmiştir. Ancak uçacak bir pozisyon olmadığı için, uçmadan yeni dostlarıyla kışı çıkarmıştır. Köylüler de ona diğer hayvanlarından hiç ayırt etmeden bakmışlardır.
Bahar gelince leyleğin eşi, yeni bir eşle aynı yuvalarına geri gelmişlerdir. Aşağıdan bunları gören gönlü yaralı leylek gözlerinden şıpır şıpır yaşlar akıtarak yeni çiftleri ağlayarak izlemiştir. Köyün bayanları bu hazin olaya bizzat şahit olmuşlardır. Leylekle birlikte onlar da ağlamışlardır.
Kadın o gün tandır yakıp ekmek pişireceklerdir.
Öğleden sonra ekmek pişirme işi biter.
Akşama doğru leyleği merak ederler ve ne kadar aradılarsa da bulamazlar. Galiba uçtu gitti derler. Kadınlardan bir tanesi işlenmek için tandıra bakınca, bir de ne görsün.
Hüzünlü leylek üzüntüsünden, hayata küsmüş, kendini yanan tandır ateşine atarak canına kıymıştır.
NOT: Bana anlatan, Sivas'lı arkadaşım Mustafa ustadır. Olay yaşanmış ve gerçektir.
Selam, sevgi ve dualarımla.
Yüceler Yücesine emanet olalım.