Kıbrıs, Türk Milletinin en hassas olduğu konuların başında gelir. Adada yaşananlar en güncel haliyle izlenir, merakla takip edilir. Çünkü bu ada yakın tarihimizde yaşananlarıyla, ecdadımızın 307 yıl boyunca bu adaya bıraktığı izlerle bizler için çok önemlidir.
Yakın tarihimizde milletçe uğruna savaşı dahi göze aldığımız yegâne toprak parçası bu adadır. O nedenledir ki, Kıbrıs’ta yaşananları milletçe izlemek, nedenlerini sorgulamak hepimizin görevidir. Zira bu görev 1571’den, 1974’ten bu yana bu ada uğruna seve, seve hayatlarını feda eden şehitlerimize olan borcumuzu da anlatır.
Geçtiğimiz ay içinde adanın kuzeyinde KKTC’de önemli bir siyasi çalkantı yaşandı. Çoktandır, toplanamayan, icraat yapamayan hükümet istifa ederek yeni bir siyasi yapılanmanın önünü açtı. KKTC Cumhur Başkanı Sn. Ersin Tatar yeni hükümet kuruluncaya kadar mevcut hükümetin görevine devam etmesini istedi ve yeni bir hükümetin kurulması için mevcut parti liderleriyle görüşmelere başlamışken, bu defa geçtiğimiz hafta içinde adada istifa eden hükümet başkanına yönelik bir şantaj kaseti skandalı patladı!
İnternete düşen bu belden aşağı video şantajı için yasa dışı mafya liderlerinin kimi siyasilerle hesaplaşması yorumları yapılırken, istifa eden hükümetin ortaklarından bir başka parti mensubu da aynı şantajla karşılaştı.
Adaya yansıyan mafyamatik ilişkiler, bu ilişkilerin muhatapları önünde sonunda ortaya çıkarılıp, adaletin önünde hesabını verecektir. Ancak gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus, adanın kuzeyinde yaşanan bu olumsuzluğun, Türkiye’den başka dünyanın hiçbir ülkesinin tanımadığı, tanınmayan bir ülkede, KKTC’de yaşanmış olmasıdır.
Böylesi bir durumun, adanın kuzeyinin; ‘’uyuşturucu – karapara - mafya - kumar - yasadışı bahis - fuhuş kumpasları- şantaj kasetleri’’ gibi yasal olmayan işlerin rahatça yapılageldiği bir yer olduğunu imajını yarattığını unutmamak gerekir!
Ancak adanın kuzeyinde kurulan KKTC’de yaşayan yurttaşlarımız hiçbir şekilde böyle bir ortamda yaşamamaktadır. Adanın kuzeyi hala o bakir güzellikleriyle bir turizm cennetidir. Yasal kurumlarıyla dimdik ayakta duran bir devlette yaşayan Kıbrıslı kardeşlerimiz alın terleriyle geçimlerini sağlamaya, Rum tarafının onca ambargosuna rağmen ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Adanın kuzeyinde kurulu bu devlette nüfusu 400 bini geçen bu kardeşlerimiz, ezici bir çoğunlukla anavatanlarına gönülden bağlıdır. Anavatan Türkiye’de bu kardeşlerimize elinden gelenin en iyisini vermeye, en fazla yardımı yapmaya devam etmektedir.
Bu nedenle yasa dışı mafya liderlerinin KKTC’de ilişkide oldukları iddia edilen kimi siyasilerle olan hesaplaşmalarını halkın yaşadığı ortama mal etmek ‘’Kıbrıs’ın getirildiği bu hale mi üzülsek!’’ diyerek genelleme yapmak hiç de doğru bir bakış açısı değildir.
Kaldı ki, böylesi kaset-siyaset skandalları, dünyanın pek çok ülkesinde de yaşanmıştır. Hafızamızı yokladığımızda yine böylesi bir kaset skandalının Türkiye’de de yaşandığını, CHP gibi asırlık bir partinin genel başkanının benzer bir kaset şantajı ile görevinden istifa etmek zorunda kaldığını hepimizin hatırlaması gerekir.
Bu yazım ile vurgulamak istediğim gerçek; adanın kuzeyinde 38 yıldan beri yaşayan KKTC’nin böylesi bir skandalla anılması değil, tam tersine bugüne değin Kıbrıs Türk’ünün ekonomik-kültürel-sosyal ilişkiler-eğitim ve öğretim ve siyasal yönde Rumların uyguladığı her türlü ambargoya rağmen nasıl ayakta kaldığına dikkat çekmektir.
Böylesi skandallar Rum tarafının ekmeğine yağ sürmekte, ‘’Birleşik Kıbrıs’’ hayalperestleri, adanın kuzeyinde yaşayıp da Kıbrıs’ta Federasyon olmalı diyen Rum işbirlikçileri KKTC’nin böylesi uygun olmayan durumlarla anılmasını sevinçle karşılamaktadırlar!
Özellikle Türkiye’nin Akdeniz’e açılan tek kapısı olan KKTC’yi, Mavi Vatan’ın tam da orta yerindeki bu stratejik adanın kuzeyinde kurulu bu son Türk Devleti, yasa dışı örgüt liderlerinin hesaplaşma mekânı değildir. KKTC geleceği parlak bir ülkedir. Bu ülkenin Türkiye’nin vazgeçilmez ön cephesi, Akdeniz’deki uçak gemimiz olduğunu unutmamamız gerekir.
Tüm dünyaya Kıbrıs Türk Halkının 1955-1974 arası uğradığı toplu katliamları hatırlatarak maruz kaldığı insanlık dışı Rum ambargolarını öne çıkararak bunlara rağmen KKTC’nin yepyeni bir devlet olarak dimdik ayakta durduğunu, turizm cenneti yöreleriyle, binlerce yabancı öğrencinin okuduğu yükseköğretim kurumlarıyla, yollarıyla, hava alanlarıyla, kendine özgü kültürü ve mutfağı ile öne çıkan tüm güzelliklerini vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.
Şu önemli hususa da değinmeden geçemeyeceğim!
Kıbrıs’ta ne zaman olumsuz bir gelişme olsa konuyu kaleme alanlar, yazılarına öncelikle 1974 yılında adada yaşanan kahramanlıklarımızla, elde edilen zaferle başlarlar, O dönemde yaşananları öne çıkarıp, sonrasında yaşanan hangi olumsuzluk ise onu da anlatıp, ‘şimdi böyle mi olmalıydı’ diye bitirirler!
Değerli okur;
Elbette ki, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs harekâtı yakın tarihimizin en önemli zaferidir. Çünkü bu zafer sonucunda, verdiğimiz yüzlerce şehit sayesinde Kıbrıs adası elimizden kayıp, gitmemiştir. Ancak Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan her olumsuzluk sonrasında da bu zaferi hatırlatmak, ‘’sizi biz kurtardık’’ demek ne kadar doğrudur?
Unutmayalım ki, bu zaferin kazanılmasında Kıbrıs Türk Mücahidinin, her Kıbrıs Türk ailesinin de emeği, katkısı, kanı canı ve o ailelerin içinde de yüzlerce şehidi vardır.
Kaldı ki, Kıbrıs Türk’ü adada yaşanan bu son durumun şahıslarla ilgili kişiselliğini hiçbir şekilde genelleştirmeden analiz edecektir. Çünkü adalı Türkler her olayı tarafsız bir biçimde değerlendirecek kadar bilgi birikimine sahiptirler.
Kısa bir süre sonra adada yaşanan bu durumda unutulacak, KKTC’de sular durulup ya yeni bir hükümet kurulacak. Ya da seçime giden yeni bir süreç başlayacaktır.
Ancak unutulmaması gereken tek şey KKTC’nin dimdik ayakta olduğu, 15 Kasım 2021 tarihinde de bu devletin 38’nci kuruluş yıldönümünün kutlanacak olmasıdır.