Türkiye’nin sahip olduğu vizyonu bozabilecek engeller çok çeşitlidir. Türk milletine mensup olma şuurunu reddeden bölücü siyasi Kürtçülük ve mikro ırkçılık Türk Milleti dışında millet ve halkların bulunduğu görüşü, kültürel haklar ile kamufle edilmektedir.
Vatan, bayrak ve sınırı tanımayan millet ve milliyetçiliği reddeden bölücü akımlar ve fraksiyonlarla işbirliğine girenler. Türkiye Cumhuriyetinin üniter millet ve devlet olarak yanlış kurulduğunu demokrat olmadığını dile getiren Türk kimliğine, laikliğe soğuk bakan Cumhuriyet düşmanlarına zemin hazırlayan ve kendilerini ikinci Cumhuriyetçi olarak ilan edenler.
Demokratik bir ülkede bu ve benzeri gruplar olabilir. Herkesin her şeyi aynı şekilde düşünmesi de gerekmez. Ancak bunlar Türkiye Cumhuriyeti için reddedilmez ortak temel esasları hedef almaktadırlar. Çoğu kere de görüşlerini insan hakları, demokratikleşme, kültürel çoğunluk örtüsü altında gizlemektedirler.
Bunlara karşı Türkiye’nin görüntüsü ve rolünün daha etkili hale getirilmesi için aşağıdaki tespit ve teklifler dikkate alınmalıdır. Türk Cumhuriyetleri ve özerk Türk bölgeleri ile ilişkiler gözden geçirilmeli TİKA ve bu konuda çalışan vakıflar gerekli desteğe kavuşturulmalıdır. Türk Cumhuriyetleri ile “ Dilde, fikirde, işte birlik” sağlanmalıdır.
Öncelikle komşularımızın etnik yapılarını inceleyen, araştıran birimlerin kurulması gerekmektedir. Türkiye sosyal yapısı itibariyle oldukça homojen bir yapıya sahiptir. Böyle bir yapıda çok kültürlülük tartışmaları yerine Türk milletine mensup olma şuuru geliştirilmelidir. Türkiye federasyon tartışmalarının yapılabileceği sosyal bir laboratuvar değildir.
Yolsuzluğun, çetelerin, kanunsuzlukların adalet dağıtımının gecikmesinin hatta adaletin bağımsız olmadığının sık sık konuşulduğu ülkemizde yargının tüm yaptıklarını işe yaramaz hale getirmek olarak algılanabilecek bu tablo akla şu soruyu getiriyor.
Yargının yaptığı her şey yasamanın siyasal omurgalı müdahaleleri ile yıkılan veya ters yüz edilen bir yargı, hangi şevk ve azimle iş yapacak ve sonuç üretecektir. Demokrasi, milliyetçilik ve cumhuriyet vazgeçemeyeceğimiz temel prensiplerdir. Bunlar birbirini tamamlar ve biri diğerine tercih edilmez.
Demokrasi milli birliği kurmuş, milli seviyede ortak müştereklerini geliştirmiş milli devletlerde başarıyla uygulanabilir. Demokrasi, üniter devlet, sistemi çözen birden fazla egemenlik doğuran ülkenin milli birlik ve bütünlüğünü tartışmaya açan bir rejim değildir.
Türkiye’nin terör, bölücülük, Batı Trakya, Irak Türkmenleri, Suriye Türkmenleri, Kafkaslar, Orta Avrupa Türkleri, İran, Doğu Türkistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve benzeri konularda ki görüşleri insan hakları kapsamı içinde ele alınmalı ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir.
21. Yüzyılda Türk kimliği ve Türk milleti üzerinde ki anlamsız tartışmalar aşılmalı, sosyolojik gerçeklerle hareket edilmelidir.
Türkiye’nin gelecekteki vizyonuna ters düşen bir eğitim politikası uygulanmaktadır. Bilgide standartlaşmanın kültürde standartlaşma sonucu doğurması Türkiye’nin çıkarları karşısında tarafsız bir diplomalılar ordusu çıkartmaktadır.
Türkçe bayrağımız gibidir. Türkiye’de hiçbir ciddi devletin yapmadığı ölçüde ana dil dışlanmakta ve ikinci plana itilmektedir. Milletlerarası toplantılarda yer ve firma adlarında Türkçeye saygı göstermeden dünya devleti olmak mümkün değildir. Çünkü Türkçe bir dünya dilidir.
Demokrasilerde marjinal gruplar olabilir. Önemli olan bunları kitleleştirmeden Cumhuriyete karşı alanlar açmadan demokrasi içinde kontrol edebilmektir. Türkiye globalleşmeye paralel olarak milli yasalarında, anayasasında düzenlemeye girerken gizli tavizlere açık olmamalıdır.
21. yüzyılda Türkiye’nin uygun bir vizyona sahip olabilmesi ve pazarlık gücünü arttırabilmesi milliyetçi tezlerle hareket etmesine bağlıdır. Yeni dünya düzeni ile birlikte yükselen milliyetçilik hareketleri milletler arası ilişkilerde milli menfaatlerin korunmasının daha da zorlaşmasındandır. Bu bakımdan, milliyetçiliği sadece duygusal dışa kapalı ve pratiği olmayan bir yaklaşım olarak zannetmek son derece yanlıştır.
Özetle 21. yüzyılda görülen tablo gelişmiş ülkeler bütün kozları ile sermaye, teknoloji haberleşmenin kontrolü, beslenmeden giyinmeye, müzik anlayışına kadar kültürel etkileri ile dünyayı şekillendirdikleridir.
Böyle bir dünyada önce Türkiye diyenlere düşen görev, farklı görüş ve meslek sahibi kesimler arasındaki milli mutabakatları geliştirmek ve güçlendirmektir. Türkiye 21. yüzyılda yönünü Türk Cumhuriyetlerine çevirerek “ Dilde, fikirde, işte birlik ” tezini hayata geçirmek suretiyle 21. yüzyılın gelişmiş büyük Türkiye’sini kurarak çağa damgasını vuran büyük devlet olmanın gururunu yaşamalıdır.