2020/2021 yılı COVID-19 salgınının gölgesinde hükümetlerin salgını önleyici tedbirlerin yanında ekonomiyi işler halde tutmanın da mücadelesini verdikleri bir yıl oldu. Diğer sektörler daralırken tarım sektörünün büyümesi birkaç faktöre bağlı gelişmiştir. "Tarımda yaşanan ciddi sorunlara rağmen üretim devam ediyor. Tarımda küçük aile işletmeleri tasfiye olurken, şirket tarımı yaygınlaşıyor. Sektör dışından tarıma yatırımlar yapılıyor.
Dünyada ve bölgemizde yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmeler, önümüzdeki dönemin de Türkiye için zor bir yıl olacağına işaret etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu çalkantılı döneme bir de ülke içinde yaşadığımız yapay ve sanal sorunlar eklenenince karşımıza daha da olumsuz bir tablo çıkmaktadır.
Bu amaçla önce ülke olarak ne durumda olduğumuzu ortaya koymalıyız, sonrada ne yapmalıyız sorusuna cevap bulmaya çalışmalıyız. Ülkemizde yaşanan sosyo-ekonomik ve siyasal sorunları, dünyada ve bölgemizde son dönemde yaşanan küresel gelişmeler ışığında değerlendirdiğimizde 21. yüzyıl başında tüm dünyayı etkileyecek dört gelişme olmuştur.
Birincisi, Çin, Hindistan ve Rusya’nın Sanayi ve tarımsal ekonomik olarak büyümeleri ve küresel güç haline gelmeleri.
İkincisi, küresel ısınma ve iklim değişikliği ile enerji, su ve temel gıda fiyatlarının hızla artmaya başlamasıdır.
Üçüncüsü, inovasyon ekonomisi adı verilen ve içerisinde bilişim, yazılım, çevre, biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanların yer aldığı yenilikçi bilim ve teknoloji çağına girilmiş olmasıdır.
Dördüncüsü, tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş sürecinin başlamasıdır. Bu dört önemli küresel gelişme ülkemizin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Tahminlerimize göre, bu dört küresel değişim ülkemiz üzerinde dört temel etki gerçekleştirecektir.
Birincisi, Çin, Hindistan ve Rusya’nın küresel ekonomik güç haline gelmesi ile ABD ortaya koyacağı ekonomik refleksler, rekabet gücümüzü ve istihdam politikamız derinden etkileneceğini bazı uzmanlar ifade etmektedir.
İkincisi, ülkemizin enerji faturasının daha da artması, su kaynaklarımızın giderek azalması ve tarım arazilerimizin gittikçe çölleşmesi risklerini ortaya çıkaracaktır.
Üçüncüsü, inovasyon ekonomisine geçişle birlikte, mal ve hizmet üretiminde yeni, çeşitli ve ucuz süreçler ve teknolojiler devreye girecek, klasik usullerle üretim yapan şirketlerimiz kepenk kapatmak durumunda kalacaktır.
Dördüncüsü, tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçişle birlikte küresel dengelerde değişim kaçınılmaz olmaktadır.
Ülkemizin başta enerji olmak üzere pek çok alanda geçiş güzergâhı oluşturması, küresel kutuplar arasında coğrafi olarak merkezi konumda bulunması, başta su, bor ve toryum, yeni keşfedilen doğalgaz kaynakları olmak üzere ciddi hammadde ve enerji potansiyeline sahip olması, küresel ve bölgesel güçlerin karşılıklı olarak yarıştığı ve çekiştiği bir mücadele alanı olmasına neden olmaktadır.
Ülke olarak ortak akıl, ortak strateji ve toplumsal uzlaşı etrafında bir araya gelebilir ve küresel rüzgârı arkamıza alabilirsek, bu gelişmeleri lehimize dönüştürebiliriz. Aksi halde, küresel değişim ülkemiz açısından çok ciddi sorunlara ve felaketlere sebebiyet verecektir.
Bu açıdan ülkemizin yeni bir vizyona ve yeni stratejilere ihtiyacı vardır. Ülke olarak daha çok üretmemiz ve zenginleşmemiz, küresel değişiklikleri iyi algılamamıza ve bunlara yönelik ayakları yere basan eylem planlarını hayata geçirmemize bağlıdır.
Ekonomik ve toplumsal kalkınmada sıçrama dünyayı iyi algılamaya, ticaret ve sanayinin rekabet gücünün artırılmasına bağlıdır. Bu ise küresel gelişmeleri esas alan stratejilere yeni bir vizyon uygulamaları ile mümkün olabilir.
Hazırlanacak yeni stratejiler ekonomik ve üretim kadar, aynı zamanda eğitim, kamu personeli ve hukuk alanında toplumsal transformasyonu sağlamaya yönelik eylem planları içermelidir.
Eğitim sistemi iş gücü piyasasının ihtiyacına göre yeniden yapılandırılmak durumundadır. Üniversitelerimizce yapılan yayın sayısından ziyade, teknolojiye dönüşüp dönüşmediği, toplumun gelişmesine katkı sağlayıp sağlamadığı gibi hususlar esas alınmalıdır. Üniversitelerimiz eğitim programlarında 21. yüzyıl ürünlerine, inovasyon ekonomisine, yani bilişim, iletişim, nano-teknoloji, biyo-teknoloji, uydu/uzay teknolojisi, nükleer teknoloji, yenilenebilir enerji teknolojileri, ilaç ve gen mühendisliği, organik tarım, akıllı tekstil, çevre teknolojileri gibi programlara yer vermelidirler.
Eğitim sistemi "teknoloji üreten ve dışarıya ihraç eden" konuma gelmeyi hedefleyen ulusal bir vizyon oluşturmak durumundadır. Ülkemizde kamu personeli alanında gerçek anlamda işleyen bir liyakat sistemi oluşturmalıdır.
Ülkemizi yapay gündemlere mahkûm eden, kısır çekişmeler içine çeken, sorun çözmekten ziyade sorun üreten ağır, hantal, kendisini yenileyemeyen bürokratik yapının etkinliği kısıtlanmalıdır. Kamuda yarışmaya ve rekabete dayalı sistem içersin de, başarılı olanlar, kimsenin benim adamım yanlışına gerek duymadan hak ettiği yere ulaşabilmelidir.
Yetenekli ve ehil bürokratların yetkisi dâhilinde birçok sorun rahatlıkla çözüme kavuşturulacağı gibi, kamuda verimlilik ve tasarruf sağlanacak, sorunlar ve yapay gündemlerden ziyade yeni projelerin tartışıldığı bir ortama kavuşulmalıdır. Ülkemizde pandemi sonrası halen yaşanmakta olan sosyo-ekonomik sorunların bir anda çözüme kavuşturulması mümkün gözükmemektedir.
Ülkemizin insan kaynaklarının dünyadaki gelişmeler esas alınarak düzenlenmesi gerekir. Liyakat esaslı oluşturulacak orta ve uzun vadeli stratejiler esas alınmalıdır. Bu programların siyasi kaygılardan uzak ve toplumsal faydaya dayalı olarak desteklenmesi, sorunların köklü çözümüne katkı sağlayacaktır.
Kaynaklar:
M. Dergisi
EKONOMİ ATLASI
kalkinma.gov.tr/Lists/Yaynlar/
Source/Leganal_tk_tk.doc
AFFECTS OF GLOBALIZATION ON UNEMPLOYMENT. ABSTRACT
AR&GE BÜLTEN