Daha çocuk yaştan itibaren belli bir çerçevede düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya programlanmışızdır. Sevilmeme veya anlaşılamama korkusuyla bu çerçevenin dışına çıkan çok az kişi vardır.
Modern çağın insanı, genel olarak terk edilmiş, tek başına kalmaya doğru itilmiş ve boşluğa düşmüştür. Günümüzde pek çok insan, ne istediğini, ne hissettiğini bilmemekte ve acı verici bir şekilde sağa sola yalpalamaktadır.
Modern çağın insanı, karşısındaki insanın ellerine kendini bırakma eğilimindedir. Kendine birinin bakmasını ve kendisinin yerine düşünmesini istiyor. Kişi radarla yönetiliyormuşçasına, cemiyetin ondan beklediklerini gerçekleştirebilmek için grup standartlarına uyum sağlamaya çalışıyor. Günümüzde ahlak anlayışı da boyun eğmeyi iyi karşılıyor. Toplumun diktasına boyun eğdiğiniz oranda ahlaklı oluyorsunuz. Ne kadar sorgusuz sualsiz itaat ve ne kadar az kişisel sorumluluk varsa o kadar mükemmel görünüyor her şey (May, s. 176).
Çocuklara genel kanaate göre itaat etmenin mutluluk ve başarı getireceği öğretilmiştir. Bununla birlikte itaat etmenin kişinin içsel gücünün gelişimine ket vurabileceği görmezlikten gelinmiştir. İtaat etmek ahlaki bir davranış olsaydı, köpekler iyi ahlaklı olmanın tüm şartlarını yerine getirirlerdi. Hatta iyi ahlak konusunda bir köpek sahibinden kat kat üstün olurdular. Çünkü ne de olsa kronolojik bir krize girme, bağımlılığa isyan etme gibi bir riskleri bulunmuyor.
Günümüzde insanoğlu, kendinden kaçıyor. Bu kaçışla beraber büyük oranda kaygı içinde oluyor. Endişelerini örtebilmek için sürekli meşgul olacak şeyler arıyor. Çünkü kendini işe yarar konuma getiremiyor. Kaygı, potansiyellerini gerçekleştirme meselesiyle karşı karşıya gelen kişinin içinde bulunduğu durumdur. Kişi, potansiyelini gerçekleştirmeyi başaramadığı anlarda suçluluk içinde oluyor. Rollo May diyor ki “Hayatta tüm canlıların yalnızca bir tek esas amacı vardır: Kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek.”
Potansiyel gücünü ortaya çıkaramayan insanlar sorunlar yaşarlar. Hiç yürümezsek bir gün gelir bacaklarımız bizi taşıyamaz. Kanımızın akış hızı, kalbimizin temposu, kısacası tüm bedenimiz yavaşlar ve zayıflar. Kişiliğimizi bulmada da yapmamız gerekeni yapmazsak hastalanırız. Nevrozun (sinir hastalığının) özünde kullanılmamış bir potansiyel yatar. ”Enerji sonsuz bir mutluluktur” der William Blake.
Kendisine verilen gücü kullanamayan ve ortaya çıkarma imkânı bulamayan kimse özgür değildir. Nietzsche'nin deyişiyle özgürlük, "asıl olduğumuz şeye dönüşme" kapasitesidir. Kişi potansiyelini gerçekleştiremeyip bastırıldığında bu potansiyeller kişinin içine dönerek onu hasta etmektedir. Birçok insan davranışlarının değerini davranışın kendisiyle değil de toplumda nasıl değer gördüğüyle ölçmektedir.
Sorunları çözmenin yolu sebeplerini anlamaktan geçer. Kaygılarımızın ve endişelerimizin gerçek sebeplerini anlarsak çözüm yollarını kolayca bulabiliriz. Unutmamak gerekir: Yalnız kalma korkusunun temelinde kendimize dair farkındalığımızı yitirme endişesi vardır.
Günümüz dünyasında, insanların endişelerinin sebebi, savaşlar ve ekonomik belirsizliklerden çok, hangi rolü üstleneceğimizi, hangi ilkelere inanacağımızı ve bize sunulan potansiyelimizi nasıl kullanacağımızı bilmeyişimizdir.
Kendi içimizde sahip olduğumuz güçlerden kaynaklanmayan bir hayatı benimsediğimiz zaman, kendimiz olamıyoruz. Anlamsızlık, endişe, yalnızlık ve boşluk içine düşüyoruz. Endişe birçok değişik şekilde yaşanır: İçi içini yeme durumu, göğüs bölgesinde bir sıkışma, genel panik, bütün dünyanın ağırlığını omuzlarında hissetme, etraftaki her şeyin siyah ve gri olduğu düşüncesi ya da yolunu kaybetmiş ufak bir çocuğun hissettiğine benzer bir dehşet duyma gibi. Bu durumdan kurtulmak için potansiyelimizin farkında olmalıyız. İçinizdeki potansiyel gücü keşfetmeliyiz.
Kendinizi geliştirmek için öyle çaba harcayın ki, diyor Mevlana, başkalarını tenkit etmeye zamanınız kalmasın.
Uzun yolculuklar tek bir adımla başlar. Bu ilk adım, oldukça önemlidir. Bu size başarıya giden yolu gösterir. Atatürk, Mevlana, Uğur Şahin, Einstein, Bill Gates, Stephen Hawking ve bunlar gibi dâhilere baktığınızda, bunların marifetli kişiler olduğunu anlarsınız. Hepsinin merak dolu bir akılları vardır. Onlar potansiyellerini açığa çıkarmışlardır.
İtaat ile uyum sağlama arasında denge kurmak çok önemlidir. Birçok insan itaat etmeden kaçıp başkaldırma yolunu seçiyor. Toplumda sevilmek ve kabul görmek beraberinde büyük bir güç getirir. Sosyal grupların içinde yerini almış birey rahatlar ve ana karnındaymış gibi kendini güvende hisseder. Bu sebeple dengeyi, orta yolu bulmak önemlidir. Bir mıknatısın orta bölümü iki kutuptaki güçleri toplar.
Hz. Muhammed, ‘‘İşlerin en hayırlısı orta olanıdır”, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin” buyurarak bütün işlerde aşırılıktan sakınmamızı emretmektedir. Bu emir gerek din gerekse dünya işlerinin tamamı için geçerlidir. Unutmamak gerekir: ‘‘Allah kimseye gücünün üstünde sorumluluk yüklemez’’ (Bakara, 286).
Faydalanılan Kaynaklar
Rollo May, Kendini Arayan İnsan, çev. Ayşen Karpat, Kuraldışı Yayınları, İstanbul, 1997.
Zülfikar Özkan, Kendinle Barışmak,- İç İletişinin İyileştirici Gücü, KOCAV yayınları, İstanbul, 2017.