Esasında Vay Başımıza Gelenler başlığı, Şair, Yazar, Kültür Adamı ve Dilci Yavuz Bülent Bakiler’in henüz çiçeği burnunda anılarını yayınladığı ”Vay Başıma Gelenler” (Yakın Plan Yayınları-Birinci baskı 2021 Haziran-İstanbul) adlı kitabından mülhemdir.
YENİ BİR HAYAT BİÇİMİ ŞEKİLLENDİ
Vay Başımıza Gelenler doğrusu iki yıldır dünyada ve Türkiye’de devam eden pandemi süreci içinde bütün herkesi düşündürdü. Sadece sinovac, biontech, zenaca, sinopharm, moderna vs adı ne olursa olsun aşıyı, sağlık çalışanlarını, maskeyi, mesafeyi, tedavi görenleri, vefat edenleri, karantinada olanları, tedbirleri düşündürmedi, evden çıkmayınca yeni bir hayat biçimi gelişti. Bir kısım insanlar büyükşehirlerden kaçtı, müstakil evler alaka gördü, internetten alış-veriş her konuda zirve yaptı, akıllı telefonlar ve whatshop iletişimde hep önde kaldı, işsizlik, hayat pahalılığı ve enflasyon arttı, dur durak bilmedi. Yüz yüze yapılmadığından eğitim aksadı. Yasaklar arttı, aşı karşıtları ortaya çıktı. Bugüne kadar dünyada pandemiden 5 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. İklim değişiklikleri toplumu etkiledi, kuraklık baş gösterdi, gıda maddeleri zamlandı; seller, sağanaklar arttı, orman yangınlarının söndürülmesi aylar sürdü. Yanardağlar birbirinin ardından lavlar püskürtmeye başladı. Buzullar erimeye başladı, denizler taştı. Taştı ama uzay turizmi de piyasada alaka gördü, zenginler birkaç günlüğüne de olsa mesela Amerikalı Richard Bronson milyon dolar vererek uzaya gitti. Jeff Bezoz kendi roketiyle uzaya turistik seyahat yaptı. Ama bütün dünyada göçmenler şanslı ise çadır kentlerde yaşadılar, ama daha iyi bir hayat kurmak ümidiyle batıya geçmek isteyenlerin çoğu denizlerde boğularak hayatlarını kaybettiler ve kaybetmeye devam ediyorlar. Güneydoğu Asya’da Myanmar -Arakan Müslümanları hala aç susuz, perişan, evsiz ve yurtsuz hayata tutunmak için imkan arıyor.
DÜNYAYI İYİ OLMAYAN LİDERLER YÖNETİYOR
Dünyada artık sıfır saniyede iletişim sağlandığından ve görüntü (resim, film, vs) gerçekleştiğinden ne, nerede, ne zaman, niçin soruları hemen cevap buluyor. Ha Kamçatka’da bir olay olmuş, ha Alaska’da; ha Arctik’a da (kuzey) , ha Antartika’da (güney) değişen bir şey yoktu iletişim itibariyle.
Pandemi dünyayı idare eden liderlerin umurunda mı bilmiyorum ama bazı ülkeler İsrail ve kuzey Avrupa ülkeleri gibi covid 19 tedbirlerini kaldırırken, bazıları tam tersi ya daha da sıkılaştırdı, ya da Türkiye’deki gibi oluruna bıraktı. Ama bir gerçek var ki Dünyayı yöneten liderler yeni bir medeniyet kuramıyor, barış getiremiyor, üretimi artıramıyor, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi evrensel değerlerin daha da gelişmesi ve uygulanması için çalışmıyor. Yine kısır tartışmalar ve atışmalar dur durak bilmiyor. Bunun başını da dünya emperyalizminin jandarması ve kendini ortadoğuda yeni müttefikler kazanmak ve haritalar çizmek için görevli bildiğini zanneden ABD yönetimi çekiyor. Avrupa Birliği bunlara çareler ararken, aralarından ayrılan bir dönemin en azılı emperyalist güneş batmayan ülkesi Birleşik Krallık İngiltere en sıkıntılı günlerini yaşıyor, akaryakıt kuyrukları bitmiyor, mesela Londra’daki petrol dağıtımına artık askerler de katkı veriyor. Kuzey Kore birkaç ayda bir başını aradan çıkararak tombik liderleri Kim Jong -Un’un uygulamalarıyla meydan okuyor. Ankara’nın bile sessiz kaldığı Çin yönetimi Uygur Türklerine soykırım uyguluyor, mezalim içinde, pandemi umurunda bile değil. Salgının ilk başladığı Wuhan kentine Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla alakalı araştırma yapmak üzere bile girmesine izin verilmedi. Üstelik bir terör örgütü gibi insan ve kadın haklarına saygısız, hak-hukuk toplum için anlayışı yeterli olmayan yeni Afganistan yönetimine Suudiler ve Rus Lider Putin ile birlikte arka çıkmaz mı? Müslüman ülke liderlerinin dünya umurunda pek değil, kendi keyiflerini çıkarmaya çalışıyorlar. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta Rumlar gibi sürekli de silahlanıyor ve buna çok bütçe ayırıyorlar. Korumaları da ya ABD veya İngiltere olduğundan sırtlarının yere gelmeyeceğini düşünüyorlar.
Daha bir karamsar tablo çizmeyeyim de burada bırakayım artık.
Vay Başımıza Gelenler böyle deyip noktalayayım.
MÜLTECİLERE MERHAMET DÖNEMİ Mİ BAŞLAYACAK?
Noktalayayım ama akşam televizyon haberleri yine bunlarla başlayıp, bitecek. Bir de koronadan hastalananlar, tedavi görenler, vakalar, testler, ölenler tek tek aktarılacak. Bu pandemi süreci İstiklal Marşı’nın Kabulünün 100. Yılı ve Mehmet Akif Ersoy Yılını da sanki etkiledi gibi. Ama kitap okumayı, televizyon izlemeyi, netflix’ten film seçmeyi artırdı. Yayınevleri % 50’ye varan iskontolar yaparak internetten alışverişi artırdı. Ben de bu vesileyle çok kitap siparişi verdim. Aldım ve çoğunu okudum. Son Nobel Edebiyat Ödülü alan (2021) Tanzanyalı İngiliz Vatandaşı Abdülrezzak Gürnah’ın da kitaplarına başladım. Batının artık öyküleri bittiğinden arayış içindeler ve aradıklarını da galiba Türk ve İslam coğrafyasında buluyorlar. Eğer işin içinde yeni bir emperyalizm ve angajman yoksa. Prof. Dr. Abdülrezzak Gürnah da İngiliz vatandaşı Afrikalı mültecilerden biri. Nobel Edebiyatını kazanmasında “Kültürler ve kıtalar arasında sömürgeciliğin etkilerine ve mültecilerin kaderlerine yönelik tavizsiz ve merhametli tavrı” gerekçe gösterildi. Bu da görüşümüzü doğruluyor.
Artık oturup ciddi ciddi hem ülkemizi yönetenlerin, hem sorumluluk alanların, hem kanaat önderlerinin, hem de aydınlarımızın iyi düşünmesi gerekiyor. İşte bunun için tavsiye edilecek eserler var; Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Aliya İzzet Begoviç, Ali Şeriati, Cemil Meriç, Erol Güngör, Muhammet İkbal ve J. Krishnamurti’nin bütün kitapları.
“ALMANLARIN İŞİ DİNİMİZE BENZİYOR” VE İSYAN AHLAKI
Dünyayı yeniden okumak ve yorumlamamız için eleştirel düşünceyi öne çıkarmamız gerekiyor.
Mehmet Akif Ersoy Müslüman esirleri Almanların elinden kurtarmak için Teşkilat-ı Mahsusa’dan görevli olarak gittiği Berlin dönüşünde kendisine sorulan bir soru üzerine şöyle diyor;
-Almanların işi dinimize, dinleri ise bizim işimize benziyor.
Ünlü felsefeci, sosyolog, isyan ahlakının toplumla örtüşmesini sağlamaya çalışan, muallim Nurettin Topçu da şunları söylüyor;
-Yarınki Türkiye’nin kurucuları yaşama zevkini bırakıp, yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan sulh cephesinin maden işçileri olacaktır.
Prof. Dr. Erol Güngör İslam’ın Bugünkü Meseleleri’nde “İslamın uyanışı tam bir kültür hareketi haline dönüştüğü zaman köklü ve kalıcı doğurabilecektir.” Diyor. Dediği biçimde de yaşıyoruz. Çünkü kültür dibe vurdu.
EMİR “OKU” İŞİT DEĞİL BEYLER “DÜŞÜNÜN”
İranlı Sosyolog Alim bakın neler anlatıyor analitik düşünceye sahip olunması için;
* Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben uyuşturucu muyum ki sizi rahatlatayım.
* Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette çoğu söze inanmayın.
* Bir yerden yangın var iken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa iyi düşünün.
* Kur’an’ın ilk emri “Oku”dur, işit değil.
* Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir. Fakirlik düşünmeden geçirilen bir gecedir.
* ”Düşünme itaat et” diyenlere değil,” düşün ve sorgula diyenlere kulak ver.
* Şimdiki köleler, taksitle yaşayıp borçlu ölüyorlar.
* Sonradan ilahi adalet diye adaleti göklere çıkardılar ki, yeryüzünde ondan söz edilmesin.
* Dindar bir toplumu ancak din adına din alimleri kandırabilirdi ve öyle oldu.
* Okuyun, zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.
“AHLAK DİNİN DİĞER HALİDİR”
Aliya İzzetbegoviç de şöyle diyor;
*Doğu eleştirel düşünceyi okullarından kaldırdı, batı ise tam tersi analitik düşünceyi öne çıkardı, ders olarak koydu.. din de devrim de acılar ve ızdıraplar içinde doğar. Her ikisi de refah ve konfor içinde yok olup gider. Ahlak dinin öbür adıdır, diğer halidir.
Muhammet İkbal’den öğrendiğim bir doğru da şöyle; ”Doğu aklını, batı ise vicdanını kaybetmiş.”
Hintli bir akademisyen olan ve başta ABD, dünyanın muhtelif üniversitelerindeki konferanslarıyla sadece sorulara cevap veren J.Krishnamurti de “Doğu ve batıda batıl inanç, kurnazlık iki yüzlülük bütün örgütlü dinlerin geçer akçesi oldu. Madrabazların tuzağına hiç düşmeden ebediyen kutsal olanı yeniden keyfetmeye başlanmalıdır.”