Günümüz insanının esas problemi, boşluk, endişe(kaygı, evham) ve yalnızlıktır. İnsanların çoğu ne istediklerini ve ne hissettiklerini bilmiyorlar. Kendilerindeki eksiklikleri, boşlukları doldurmak için başkalarından medet umuyorlar. İmdat sesleri duyulmayınca da sinirleniyorlar ve kaygılı, endişeli bir hale geliyorlar. Kendilerini işe yaramaz olarak görüyorlar ve ne planlayacaklarına karar veremiyorlar.
Gençler, en mükemmele ulaşmak, herkesten üstün olmak gibi hırsları bir kenara itmiş gibi görünüyorlar. Onların tek istedikleri arkadaş grupları içinde kabul görmek ve grubun bir parçası olmak ve böylece yalnızlıktan kurtulmaktır. Bu sebeple arkadaşlarının beğenisini kazanmayı, ana-babalarının beğenisini kazanmaktan üstün tutuyorlar. Özellikle kılık kıyafette. Son zamanlarda öldürülen genç kadınların psikolojik yapısını ve içine düştükleri krizleri iyi anlamak gerekiyor.
Günümüz insanı korkuları ve boşluk duygusuyla birlikte endişe içinde yalnızlığa sürükleniyor. Bu endişelerden ve yalnızlık durumundan kurtulmanın yolu, toplum tarafından kabul edilmekten geçer. Bunun için iç dünyası zengin sevilen insan olmak şarttır. Bugün başkalarıyla kaliteli sohbetler etmek, fikir alışverişinde bulunmak ve sıcak bir ortamda rahatlamak insanların en büyük ihtiyacı olmuştur.
Zamanlarının büyük bölümünü tek başına geçiren insanların toplumun terazisinde defolu bir maldan farkları yoktur, diyor Rollo May.
Boşluktan, endişeden ve yalnızlıktan kurtulabilmeyi başarmış iç dünyaları zengin insanlar, toplumda sevildikleri ve kabul gördükleri için akıl almaz bir iç güce sahiptirler. Onlar sosyal gruplar içinde baş köşede yerlerini alırlar, rahat olurlar ve kendilerini güvende hissederler. Her ne kadar çağımıza “endişe çağı- kaygı çağı” deniliyorsa da onların hayatlarında endişeye yer yoktur. Endişe, psikosomatik bir çok hastalığın ortak yönünü teşkil eder. Ülser, kalp hastalıkları, tansiyon gibi… Ancak iç dünyası zengin kimseler, çağımızın veba hastalığı olan endişeyi aştıkları için iç huzura da kavuşmuşlardır.
Hayatımızın bir amacı yoksa, peşinden koşacağımız bir hedefe sahip değilsek, nereye gideceğimizi ve neye inanacağımızı bilmiyorsak yani boşluğa düşmüşsek sürekli endişe içinde olur ve iç çatışmalar yaşarız. “O mu, bu mu?” çatışmaları.
Demek ki her zaman diğerlerini geçmek ve ne pahasına olursa olsun çok para kazanmak kişiyi mutluluğa ve huzura götürmüyor. On dokuzuncu yüzyılın paraya dayandığını ve bilimin de buna alet edildiği bir dönem olduğunu unutmamak gerekir (May, s. 70). B
O halde, kendimizi ciddiye almak, iç dünyamızı zenginleştirmeyi ve gerçek güç kaynaklarımızı keşfetmeyi öğrenmemiz gerekir. Daha iyiye gitmekten başka seçeneğimiz yoktur.
İç dünyasında boşluk hisseden kişi, dış dünyasını da anlamsız, boş ve ölü olarak görme eğilimindedir.
Bir Zen ustasının cenaze töreninde tabutunun ardından binlerce mürit gözyaşları içinde yürüyorlarmış. Bir başka Zen ustası, bu görünüşe bakarak şöyle demiş:
“Bir canlı ölünün arkasından ne kadar çok yaşayan ölü gidiyor”
İç dünyası zengin insan öldükten sonra da “canlı ölü” olarak anılır ve insanlığa sürekli olarak ders verir, öğretmenlik yapar ve örnek olur.
Kendini güçlendirmiş, kendini işe yarar konuma getirmiş, ayakları üzerinde durabilen, hayatının bir anlamı ve amacı olan, kendi iç dünyasındaki kaynakları keşfedebilmiş İÇ DÜNYASI ZENGİN insanlara bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.
Kaynaklar:
Rollo May, Kendini Arayan İnsan, çev. Ayşen Karpat, Kuraldışı Yayınları, İstanbul, 1997.
Zülfikar Özkan, Kendinle Barışmak,- İç İletişinin İyileştirici Gücü, KOCAV yayınları, İstanbul, 2017.