Nasıl bir Türkiye derken özlediğimiz Türkiye ile şu anda yönetilen Türkiye’yi değerlendirmek gerekmektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken iki yaklaşım olduğunu görüyoruz. Birilerine göre biz çok mükemmeliz, bazılarına göre de biz adam olmayız. Bu düşüncelerin ikisi de çok yanlıştır. Öncelikle kendimizi doğru anlamak doğru tanımak ondan sonra da çevremizdeki tehditleri görebilmek ve doğru değerlendirmek lazımdır.
Takriben yüzyıla yakın çağdaş uygarlığın peşinden koşuyoruz ama çağdaş olamadık buna iyi bakmak lazım. Yüzyıl az bir zaman değildir! Asırların ihmallerini ortadan kaldırmak zordur. Politika kartları doğru oynamayı gerektirir. Ülkemizin coğrafyası değişmez ülkemizin doğal kaynakları doğru kullanılmalıdır.
Batılı emperyalist güçler coğrafyamızı değiştirmek ve doğal kaynaklarımızı elimizden almak için ülkemiz üzerinde çok önemli tezgâhlar kurmaktadır. Kurulan bu tezgâhları görebilmek ve onları bozabilmenin çarelerini bulabilme gücüne sahip olmalıyız.
Zekâ Allah vergisidir iyi eğitimle zekâ akla dönüşür. Zamanı, coğrafyayı, doğal kaynakları doğru kullanan iyi insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. İyi yetişen insanlarını harcayan bir ülkenin dışarıda düşman aramasına gerek yoktur.
Çağdaş uygarlık demek ekonomik refah, ileri teknoloji, çağdaş hukuk, çağdaş güvenlik, çağdaş siyaset demektir. Bunları doğuda ve batıda aramaya gerek yoktur. Türk tarihi bunun örnekleriyle doludur. Atatürk Türk milleti için büyük bir şanstır. Ülkemizdeki belli bir azınlık Atatürk’ün karşısında olabilir. Bu bir tehlike değildir çünkü açık tehlikenin her zaman önlemi alınabilir. Alınmıyorsa kabahat tehlikede değil önlem almayanlardadır!
Fakat asıl tehlike Atatürkçüyüm deyip birden fazla Atatürk yaratanlardadır! Atatürk bir şablon değildir. Atatürk akılcıdır, gerçekçidir! İçinde bulunduğu şartlara göre karar veren bir liderdir. Tarih beceriksiz yöneticilerin elinde olan milletlerin yazgısındaki tekerrürü yeniden gösterecektir. Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseyle olamayacağını bilmeliyiz.
Devletler arasında dostluk olmaz! Yaşanan olaylar Türk milletine iki önemli kuralı yeniden hatırlatıyor. Yurdumuzu ve haklarımızı müdafaa edecek kuvvette olmalıyız. Geçmişi bilmeden geleceği şekillendirmek mümkün olmadığı için geçmişin üzerine yoğunlaşarak geleceğin profilini çıkarmamız gerekiyor.
Gelir dağılımının bu kadar bozuk olduğu bir ülkede birlik ve dirlik aramanın ve bunları konuşmanın bir anlamı yoktur. Türkiye’de insan hareketleri açısından bir kaos yaşanıyor! Türkiye’de siyasi partilerin nereden nasıl kökler saldığını kimlerle nasıl ilişkiler içerisinde olarak ortaya çıktığını da iyi tahlil etmemiz gerekir.
Sağ ve sol diyoruz buda bize yetiyor! Bu düşünce ışığı altında bazı sorular ortaya atalım ve hepsine tek bir cevap verelim “ EVET “ veya “ HAYIR”
- Türkiye mevzuatıyla, yönetimiyle, doğasıyla, komşularıyla barışık mı?
- Türkiye saygı duyan, saygı duyulan, seven, sevilen, güvenilen vatandaşlardan oluşan bir ülke mi?
- Türkiye eşit bilgiye, eşit emeğe, eşit tecrübeye eşit zamanın verildiği bir ülkemi?
- İşin veya görevin ehline verildiği bir ülke mi?
- Dürüst bilgili ve tecrübeli insanların siyasete egemen olduğu bir ülke mi?
- Adaletin zamanında ve hukuk kurallarına göre dağıtıldığı bir ülke mi?
- Seçilenin vatandaşa gerçekten vekil olduğu bir ülke mi?
- Hizmetin diyetinin vatandaşa ödetilmediği bir ülke mi?
- İnancın siyaset aracı yapılmadan yaşandığı bir ülke mi?
- Hukukun üstünlüğünün tartışılmadığı bir ülke mi?
- Temel konularda ortak bilincin ortak sorumluluğun hâkim olduğu saygının ve sevginin hoşgörünün egemen olduğu bir ülke mi?
- Vazgeçilmez ve özgür bir kurum olması gereken medyanın kamuoyunu yansıttığı ikinci derecede kamuoyu oluşturduğu politikacılara eşit mesafede olduğu bir ülke mi?
- En sade vatandaşından en sofistike vatandaşına kadar herkesin veya en azından sağduyulu çoğunluğun hakkının yetkisinin ve sorumluluğunun farkında olduğu bir ülke mi?
- Yasa yapanların herkesten daha fazla yasalara uyduğu bir ülke mi?
Bizce bütün bu soruların tek bir cevabı var kesinlikle “ HAYIR ”
Sizce de öyle mi acaba?