30 Ağustos’ta Dumlupınar’da sabah saatlerinde başlayıp akşama kadar devam eden “Başkomutanlık Meydan Savaşı” ve kazanılan zafer sıradan bir askeri başarı değildir. Burada kazandığımız zafer, tarihin akışını, bölgemizdeki siyasal dengeleri büyük ölçüde değiştirecek olan müteakip gelişmelerin kapılarını açtı. Zafere ulaşmak kolay olmadı, Birinci Büyük Savaş’ın galibi İtilaf Devletleri’nin bu savaşa girmelerinin üç temel amacından biri, Rumeli’de yapıldığı gibi Anadolu’dan da tasfiyemizi sağlamaktı. Gladtson Lloyd George, Lord Curzon gibi etkili İngiliz politikacılar bunu açıkça savunuyorlardı. Çünkü Türkleri medeniyet değerlerine düşman, bulundukları yerleri yağmalayan, Hıristiyan halka zulmeden ilkel bir kavim olarak görüyorlardı. Savaş sona ererken bu amaçlarına epeyce yaklaşmışlardı. 15 Mayıs 1919’da Megola İdea rüyasının sarhoşu Yunanlıları son hamleyi yapmaları için taşeron olarak üzerimize saldılar.
Mütareke aslında ümitsiz durumdaki Osmanlı Devleti’nin kaderine razı olup diz çökmesi anlamına geliyordu. Bütün şartlar aleyhimizde görünüyordu; ordularımız dağılmıştı, Anadolu’da askeri birlik niteliğinde sadece Karabekir’in başına geçeceği 15 nci Tümen vardı. 12 milyon civarındaki ahalinin sadece 9 milyonu Türk ve Müslümandı. Salgın hastalıklar, açlık, kıtlık Anadolu’yu kırıp geçiriyordu. Savaşlardan yorgun ve bitkin düşen, genç nüfusunun önemli kısmı cephelerden dönmeyen, dönebilenleri sakat gelen yoksul Anadolu halkının istilacılara direneceğine, başta İstanbul Hükümeti ve yandaşları olmak üzere çok kimse inanmıyordu.
Mustafa Kemal ve arkadaşları mücadeleye başlarken, milletimizin karar ve iradesiyle bunun başarılacağını Amasya’da bütün dünyaya ilan etmişlerdi. Onlarla aynı inancı paylaşanlar Erzurum’da Sivas’ta bir araya geldiler, Heyet-i Temsiliye ve birinci Meclis’i oluşturdular. Ümitsizlikten bunalmış olan Türk halkına yeniden ümit oldular. İnönü’de direndiler. Millî Mücadele’nin lideri, enerji merkezi başından itibaren Mustafa Kemal Paşa‘ydı. Büyük Taarruz’dan bir yıl önce 22 gün boyunca gece ve gündüz devam eden, dünya harp tarihine “en uzun süren meydan savaşı“ olarak geçen Sakarya zaferi O’nun üstün komutanlık yeteneğinin somut bir örneğidir. Türklüğün Viyana’dan beri devam eden makus talihinin yön değiştirmesidir.
Mustafa Kemal’in hazırladığı, silah arkadaşlarının onayladığı taarruz plânının mutlaka başarılı olması gerekiyordu. Çünkü orduyu asker, silah ve teçhizat bakımından taarruz durumuna getirebilmek için varımızı yokumuzu seferber etmiştik. Başarısızlık halinde yeni bir hamle için ne paramız, ne de yedek kaynaklarımız vardı. Müstahkem mevzilerinde güvende olduklarını sanan Yunanlıları bekledikleri hatlardan değil güney-batı cephesinden vuracak, Dumlupınar yönüne doğru çekilmeye zorlayacak, bizim seçeceğimiz alanda çepeçevre kuşatıp takviye güçleri gelmeden imha edecektik. Bu söylenilmesi kolay ama yapılması çok zor bir “imha harekâtı” plânıydı.
Mustafa Kemal askerlerini, komutanlarını ve en etkili gücümüz olan süvarilerimizi iyi tanıyor ve onlara güveniyordu. Nitekim güveninde haklı olduğu 26 Ağustos’ta başlatılan, plânlandığı gibi 14 günde İzmir‘de tamamlanan Büyük Taarruz boyunca açıkça görüldü. Aşılmaz denilen dikenli telleri ölüm kusan makineli tüfek ateşine rağmen elleriyle yırtıp parçalayan Mehmetçik, Yunan askerlerini kaçmaya mecbur etti; Süvarimiz adeta ikinci Mohaç zaferinin peşindeydi, uçarcasına dağların üzerinden geçip düşmanı arkasından kuşatıp imha etti. Dumlupınar’da yeniden dirildiğimizi tüm dünyaya ilan ettik, var olma irademizi süngülerimizle perçinledik. Yüzyıllardır savunma savaşları yapıyorduk; Mustafa Kemal bu stratejiyi cesurca değiştirdi. Böylece uzun zaman sonra taarruza geçtik ve kazandık, İzmir’e giden yolları açtık.
Bizlere bağımsız bir devlet, özgür ve güvenlikli bir ülke bırakan Millî mücadeleyi başaran aziz ecdadımızı, başta bu mücadelenin askeri ve siyasi lideri Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bir kere daha hürmetle, muhabbetle, şükranla selamlıyoruz. Cümlesinin ruhu şad olsun.
Bu zaferin anlamını ve önemini anlamamakta ısrar eden, millî coşkuyu gölgelemeye, sönük göstermek isteyenlere ve görmezlikten gelenlere yazıklar olsun demeyi bile gereksiz görüyorum Çünkü gönüllerini millî olan her şeye, her olaya kapatmış olan bu idraksizlerin meşrebi ve seciyesi ancak Taliban’a kutlama mesajı gönderecek kadar tükenip yozlaşmış durumda …