Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz. Pandemi, sel, deprem, kuraklık gibi felaketlerle uğraşırken, şimdi de yangınlarla mücadele etmekteyiz.
Uzun vadeli plan ve projelerin yapılmadığı konularda sık sık sıkıntılarla yüz yüze geldiğimizde sorunları günü birlik çözümlerle halletmeye çalışıp, eksikliklerimizin de ancak o zaman farkında oluyoruz.
Ne yazık ki, dere yataklarına ev yapılması, zemin etütlerindeki eksiklikler, deprem yönetmeliğine aykırı yapılaşma, yangınlara karşı yeterli önlemlerin alınmaması gibi sorunlar bir türlü aşamadığımız gerçeklerdir.
83 milyonluk büyük bir ülkeyiz. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla gıpta edilebilecek bir yapıya sahip olmakla birlikte, bu potansiyellerden yeteri kadar faydalandığımız söylenemez. Birçoğunun görev alanlarına girmese bile toplumsal sorumluluk konusunda her kamu kurumunun ve STK’ların üzerine düşen görevler vardır. Şu an Akdeniz ve Ege bölgesi başta olmak üzere yurdun birçok yöresinde çok ciddi yangınlarla karşı karşıyayız. Yangını söndürmek için Tarım ve Orman Bakanlığı personelleri, itfaiyeciler, Afad ekipleri canla başla çalışmakta, yerel yöneticiler çaresizliklerini gözyaşları ile anlatmaktalar.
Önemli boyutlarda ormanın yandığı, can ve mal kaybının yaşandığı bu felakette, büyük ölçekli yangınlarda kullanacağımız yangın söndürme uçaklarımızın yeteri sayıda olmadığı anlaşılmaktadır. Gelecekte bu tür felaketlerle karşılaşma ihtimaline karşı, her zaman hazırlıklı olmak ve teknolojinin sunduğu her türlü araç ve gereçleri bulundurmak önceliklerimiz arasında olmalıdır.
Hz. İbrahim’e ağzıyla su taşıyan karınca misali her kurum, kuruluş ve hali vakti yerinde olan vatandaşlar bu hizmet yarışında bizde varız demelidirler. İşte bu bağlamda ilk akla gelen kuruluşların başında ciddi bütçesi ve personel sayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı gelmektedir.
Doğal yaşamın korunması, çevre bilinci, yardımlaşma, gibi kavramlar dinimizin önem verdiği önemli konulardır. Yine yüce dinimiz israfı, şatafatı hoş görmediği gibi mütevazı olmayı, hayırlı işlerde koşmayı ve sorumluluk almayı da teşvik etmektedir. Bu bakış açısıyla bir değerlendirme yapıldığında, yangın felaketi sonrası doğanın kendini yenilemesi gibi Diyanet’in bu olaydan ders çıkarıp sorumluluk alanını yeniden belirleyip kendi bünyesinde yenilikler yapması düşünülebilir.
Bilindiği üzere son yıllarda başta adalet mekanizması olmak üzere bir takım kamu kuruluşlarının ve Kızılay gibi kurumların kamuoyunda güven kaybına uğradıkları medyaya yansımaktadır. Bu yangın felaketi karşısında takınılacak yeni stratejilerle kamuoyundaki negatif bakış açıları olumlu yöne çevrilebilir ve ön yargılar kırılabilir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yapacağı bağış toplama kampanyasıyla yangın söndürme uçakları alabilir. Mesela Diyanet İşleri Başkanı dedikodulara yol açan makam aracını satıp böyle bir kampanyada öncü olabilir. Yine Diyanet İşleri Başkanlığı etkin iletişim ağları vasıtasıyla fidan kampanyası için bağış toplayıp ağaçlandırma konusunda çevre bilinci oluşturabilir.
Bilindiği üzere ülkemizde 100.000 civarında cami olduğu ve çoğu camilerde cemaatin azlığı ilgililer tarafından söylenmektedir. Buna rağmen aynı muhitte sık aralıklarla camilerin olması camilerdeki cemaat sayısını azaltmaktadır.
“Cennet’e giden yol, cami yaptırmaktan geçer” düşüncesinin yansıması olan bu cami enflasyonu Cennet’e gidecek yolun yalnızca cami yaptırmaktan değil; köprü, okul, hastane, çeşme, yurt, imarethane, yol vs. yaptırmaktan veya ambulans, cenaze aracı, yangın söndürme uçağı gibi insanlığın ihtiyaç duyduğu araçları almaktan da geçeceği bilincini anlatmakla ma’kul seviyeye gelir.
Özellikle günde beş vakit namaz kıldıran din görevlilerinin sorumluluk alanlarını, caminin dört duvarı arasından çıkartıp ve genişletilmesi düşünülmesi gereken konular arasında olmalıdır!
Merkezî sistemle ezanın okunduğu, cemaatin çok az veya olmadığı camilerde din görevlilerinin hemen hemen hiçbir fonksiyon üretmeden dört duvar arasında görev yapmaları sorgulanması lâzım gelen bir konudur. Bu duruma, camilerin fonksiyonlarının artırılması ve din görevlilerinin sorumluluk alanlarının genişletilmesi ile çözüm bulunabilir.
Ülkenin en ücra köşesine kadar yayılmış olan Diyanet Teşkilatı’nın görevlileri, toplumsal bilinç oluşturma konusunda eğitilmeleri halinde ülkeye daha çok hayırlı hizmetlerde bulunabilirler. Yangın yerine dönen ülkemizde böylesi felaketlerin önüne geçmek için bir gönül seferberliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konuda örnek teşkil etmesi açısından Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve Diyanet Vakfı’nı ön safta görmek istediğimizi belirtirken, yangın felaketinde canlarını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diler, bu sıkıntılı günde can siperâne görevlerinin başında olanlarla, sorumluluk bilinciyle yangın yerine koşan ve yangından zarar görenlerin yanında olanlara şükranlarımızı sunarız.