(İstanbul, 22 Kasım 1881-Belh-i Cevan, 04 Ağustos 1922)
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti’nin mağlubiyetiyle neticelenince, devleti savaşa sokan diğer ittihatçılar gibi Enver Paşa da ülkeyi terk etti. Önce Odesa’ya, sonra Berlin’e ve oradan Moskova’ya geçti.
Enver Paşa, Moskova’dan aldığı izinle, Batum’da, İkinci İslâm Konferansı’ni topladı. 1921 sonbaharında Türkistan’a geçti. Buhara’da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB)’nin komünist rejimine karşı ayaklanan ve Basmacılar denilen hürriyet ve bağımsızlık taraftarı vatansever grupları teşkilâtlandırarak komutanlığını üstlendi. Buhara ve Fergana bölgesinde SSCB kuvvetleri ile savaştı. Karşılaştığı her askerî birliği yenerek bölgede denetimi eline aldı. 1922 yılı başlarında Moskova’ya bir nota göndererek kurduğu hükümetin tanınmasını istedi. Moskova, cevap olarak Enver Paşa’ya Kızıl Ordu’yu gönderdi. Kızıl Ordu çok güçlüydü. Girdiği her yeri kontrolü altına aldı.
Paşa, Kızıl Ordu ile çarpışırken, günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde bulunan Belh-i Cevan şehrinde, 41 yaşında iken 4 Ağustos 1922 tarihinde şehid oldu. Cenaze namazına yüz binlerce Türk katıldı. Musalla taşındaki tabutunun ayak kısmını öpebilenler, kesilen sakalından bir küçücük tel alabilenler... kendilerini dünyanın en mutlu ve en zengin insanı sayıyorlardı.
Türkistan Türklerinin efsâne kahramanı Enver Paşa’nın ölümü ile hürriyet mücâdelesi yavaşladı fakat sona ermedi. Basmacılar, Paşa’ları gelmeden önceki gerillâ savaşlarını devam ettirdiler. Yâveri İbrahim Bey, Paşa’sının intikamını almak için en şiddetli çete savaşlarını yönetiyordu. Kızıl Ordu’ya büyük kayıplar verdirdi. Tam on iki yıl, Paşa’sının ulaşamadığı zaferi aradı. Sonunda esir düştü, işkence ile şehit edildi.
Türk Cumhuriyetleri’nde yaşayan Türklerin gönlündeki vatan sevgisini pekiştiren âmillerden biri Enver Paşa, diğeri İbrahim Beydir.
HAİN Mİ, KAHRAMAN MI ?
Enver Paşa’nın büyük bir Türkçü ve Türk milliyetçisi olduğunu çoğumuz bilmeyiz. O’nun bu yönünü bilen Marksistlerin gözünde Enver Paşa bu sebeple haindir! Aslında Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokarak batırdığı için değil, savaştan sonra kaçtığı Berlin’den Kafkasya ve Tacikistan’a giderek, orada topladığı 30.000 kişilik orduyla Kızıl ordu birliklerine kan kusturduğu için haindir. Kendini; Türkistan, Buhara ve Hive Milliyetçi Orduları Başkomutanı ilan ettiği, Türkistan ve Kafkasya’da millî kahraman olarak görüldüğü için haindir.
Enver Paşa, Kızıl ordu birliklerinin Duşanbe ve Balcuvan’ı ele geçirmelerinden sonra, dağılan kuvvetleriyle birlikte dağlara çekilmişti. 4 Ağustos 1922’de, Kurban Bayramı’nın ikinci günü, adamlarıyla bayramlaştıktan sonra, atını Çegan tepesine sürdü. Rusların makineli tüfek ateşine karşı yalın kılıç yürüyordu. Her zamanki gibi pervasızdı. Rus askerleri şaşkına uğramışlardı. Silahlarını atıp teslim olanlar bile vardı. Tekrar makineli sesleri duyuldu. Biri kalbine olmak üzere Enver Paşa’ya beş kurşun isabet etmişti. Ziya Şakir, trajik hikâyenin bundan sonrasını şöyle anlatır:
Enver Paşa’nın sadakor gömleği, haki renkteki avcı biçimi ceketi kıpkızıl olmuştu. Beş kurşun deliğinden sürekli kanlar sızıyordu. Onun bu kanlı cesedi yerden kaldırılırken, savaş alanı acı feryatlarla sarsılıyor, herkes hıçkırıktan boğuluyordu.
Kanlı ceset, Çegan köyünün küçük mescidine getirildi. Kanları yıkanmayarak ve üzerindeki elbiseleri çıkarılmayarak, sadece değerli örtüler serilmiş bir tabuta yerleştirildi. Üzerine Türk bayrağı serilerek, mescidin önündeki musalla taşına kondu.
Enver Paşa’nın naaşı, 30.000 kişinin katıldığı törenle, Çegan tepesindeki bir çınarın altında toprağa verilmişti. 1996’ya gelininceye kadar, yani tam 74 yıl orada kaldı.