Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

Dikkat, Özen ve İhtimam Her Zaman Her Yerde Lazım

Yaşadığı ilçenin kuzeyindeki dik yamaç dağlarda davar çobanlığı yapan, 14-15 yaşlarında bir çocuk vardı. Yaklaşık 180-200 davar güdüyordu. 

İşini yaparken en büyük zevklerinden biri, koltuk şeklinde güzel bir kayanın üzerine yan gelip, kasabayı yukarıdan seyretmekti.  

Davarlarını gezdirirken, gözleri hiç boş durmaz, sürekli çevreyi gözlemlerdi. Uzaktan gördüğü bir tilki, sürüye yaklaşan yabancı bir köpek, taşın tepesine çıkıp kafasını sallayan bir keler,  onun dikkat ve ilgisini celbederdi. 

Bazen okul tahtasını andıran güzellikte bir kaya buldu mu, keyfine diyecek yoktu. Ucu sivri birkaç taş bulur, onları kalem yaparak kayadan tahtaya yazılar yazar ve resimler çizerdi.

Çok özel zevklerine biri de, yuvarlak kayaları aşağı doğru yuvarlamaktı. Kendi gücüyle yerinden oynatabileceği kocaman kayaları, çoban sopasının yardımıyla aşağıya kasabaya  doğru iteklerdi.

Yuvarlak kaya, kısa bir süre sonra hızlanarak, çalıların üzerinden tozu dumana katarak hoplaya zıplaya giderdi. Hızlandıkça seyretme zevki artar, bir o kadar da tehlike oluşturma ihtimali ortaya çıkardı.

Hızla şehre doğru yuvarlanan koca kaya, çoğu zaman yukarılarda parçalara ayrılır ve şarapnel gibi tehlike oluşturma oranı da artardı.

Çobanımız genç delikanlı, bu zevkli ama tehlikeli oyununu izlerken, hem zevk alır, hem de bir tehlike oluşturmasından korkardı.

Zira çoğu zaman davarlar ezilme tehlikesi geçirirlerdi. Yuvarlanan kayanın şehrin gecekondu bölgelerine kadar inerek evlere ve insanlara zarar verme ihtimali de çok yüksekti.

Ama çobanımızın bu eylemden aldığı zevk, kaza ihtimalinin çok üzerindeydi. Hem şimdiye kadar hiç bir olumsuzluk ortaya çıkmamıştı. Hem de çıksa bile, kim ne bilecekti onun yaptığını...!!!

Ama kazın ayağı öyle değildi, her zaman kedi balık yiyemiyordu.

Günlerden birgün iki tane jandarma, arabalarını yolun bittiği yere park etmişler, yaya olarak dağa bizim çobana doğru geliyorlardı. 

İçine bir korku düşmüştü ama, belki başka bir yere gidiyorlardır diye düşünmek istedi. Yönünü jandarmaların ters istikametine doğru değiştirdi ve adımlarını hızlandırdı.

Bunu fark eden jandarmalar, öfkeli bir düdük çaldılar ve dur işareti yaptılar. Çobanımızın yapacağı birşey yoktu. Kaçarsa suçunun daha da artacağını biliyordu. Hem belki, bir şey soracaklardır diye içini ferahlatmaya çalıştı.

Ama durum, korktuğu gibiydi. 

Jandarmalar yaklaştılar çobanın kollarından tutarak, arabaya doğru sürüklemeye başladılar.

- Komutanım, ne oldu ki? Beni niye götürüyorsunuz? Davarlarım ne olacak?

- Davarlarını o kadar ďüşünseydin, dün o koca kayayı şehre doğru yuvarlayıp da bir dünya zarara sebebiyet vermezdin.

- Ama komutanım.... ben....

- Kes sesini...!!! Hakime anlatırsın derdini.

Bir kaç gün sonra çocuk çoban hakim karşısındadır.

- Delikanlı, beş gün önce Hökez Dağından yuvarladığın büyük bir kaya, kasabanın kenarındaki evlere kadar gelerek, bir evin duvarını yıkarak, salonundan içeri girmiş ve uyuyan bir bebeği ağır yaralamış. 

Bebek yoğun bakımda, ölüm tehlikesi var. Neden yaptın bunu?

- Ama hakim amca, nereden bilebilirdim taaaa oraya kadar gidip de böyle bir hasar verebileceğini? Hem daha önce yuvarladığım taşların hepsi, şehrin yukarılarında durmuşlar ve hiç bir zarar vermemişlerdi.

- Evladım, senin bu yaptığın eylemin tehlikeli olabileceğini hiç düşünmedin mi?

- Dağda tek başıma canım sıkılıyordu. Kayanın gidişini izleyerek kendimi eğlendiriyordum. Böyle bir sonuçla karşılaşacağım  aklımın ucundan bile geçmedi.

- Yavrum hukukta illiyet bağı diye bir durum vardır. Senin yuvarladığın kayanın ortaya çıkardığı bütün suçlardan direkt sen sorumlusun, kaya değil.

- .......

- Şimdi seni vilayetin çocuk mahkemesine sevk edeceğim. Tutukluluk halin devam edecek.

- Ama hakim amca davarlarımı kim güdecek?

- Ben gütmeyeceğim tabi. Onu kayayı yuvarlarken düşünecektin. İnsan bir eyleme niyetlediğinde onun önünü - arkasını, sağını - solunu, altını - üstünü, getirisini - götürüsünü  iyi düşünecek ve hesaplayacak, değil mi? 

Kayada akıl yok, ama sende var.

- Haklısın hakim amca. Bir daha yapmam.

- Dua et de yaralı bebek ölmesin, yoksa cinayetten yargılanacaksın.

- .........

 

Selam, sevgi ve dualarımla.

Yüceler Yüce'sine emanet olalım.