Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Osmanlı’dan Kiraladıkları Kıbrıs’ı İngilizler Neden Rumlara Verdi ki?

Üç aydır Kıbrıs Türkleriyle birlikteyim. KKTC’de insanların eğitimli olması kurallara uymakta etkili oluyor. Özellikle sağlıkta ve trafikte kurallar çok güzel işliyor. Trafikte insanlar ve geçiş üstünlüğü olan araçlar öncelikli. Trafik soldan üstelik. Kavşakta olan aracı diğerleri sabırla bekleyebiliyor. Tek sorun alkollü araç kullanmak. Böylesi kazaları zaman zaman gazeteler yazabiliyor. Bir de üniversiteler ülkesi olan KKTC’de uyuşturucu tehlikesi sorun olarak önemli.

Tarihi KKTC sokakları dar ama duvarlardan çiçekler fışkırıyor, her yan limon çiçeği kokuyor. Sokakların çoğunun adı da şehitlerimizin ismiyle anılıyor. Çünkü bu topraklarda daha düne kadar bile şehitler veriliyordu. Ana vatan Türkiye’nin başlattığı 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Allah’tan noktalandı. Barış geldi, mutluluk geldi. Kuzey Kıbrıs 47 yıldır özgür ve bağımsız bir devlet.

RUSYA AKDENİZ’E İNMESİN DİYE KİRAYA VERİLEN VATAN TOPRAĞI!

Kıbrıs MÖ 1400 yılında yani Miken uygarlığının menşeinden adaya yerleştirilen ve Yunanca konuşan Rumların tarihi böyle başlıyor. Bunlara eteokıbrıs halkı deniyor. Akdeniz’in üçüncü büyük adası ve stratejik öneme haiz Kıbrıs, Padişah İkinci Selim zamanında (01 Ağustos 1571 tarihinde) Osmanlılarca fethedildi. Lala Mustafa Paşa ve Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu Limasol’da adaya çıktı (02 Temmuz 1570). Venediklilerin elinde bulunan Kıbrıs Adası 5 maddelik bir anlaşma ile 11 ay sonra Venedikli Kale Komutanı Bragadino tarafından Osmanlılara teslim edildi. İkinci Selim zamanında yani 451 sene önce fethedilen Kıbrıs, ayrıca Osmanlıların yönetiminde 307 yıl kaldı. Türklerin sürekli bunu hatırlatmaları Rum yönetimini had safhada kızdırıyor, Adanın kendi malları olduğunu iddia ediyorlar!. Dolayısıyla uzlaşmaya yanaşmıyorlar. Hala ilk, orta ve lise kitaplarında Türk Düşmanlığı yapılıyor. Yıl içinde gerçekleştirilen Cenevre görüşmeleri dahil bu konuyu gündeme bile getirmediler. Sebebi de Batının Yunanistan’ı şımartması ve çantada keklik görmesi. Peki İkinci Sultan Abdülmamit’in sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın saldırılarına karşı İngilizlere kiraya verdiği Kıbrıs’ı İngiltere Yunanistan’a neden hibe etti, iki üssü bulunmak kaydıyla?

YUNAN ASILLI İNGİLİZ DÜKÜ

Şöyle ki 09 Nisan 2021’de yani geçenlerde 100 yaşında vefat eden Edinburg Dükü İngiliz Prensi Philip Mountbatten Yunanistan’daki Korfu’da 1921 yılında doğmuştu. Mountbatten Ailesi ve özellikle çocukları başta olmak üzere o yıllarda Nazilere karşı büyük bir sempati beslemişlerdi. Bunun için de Aileye Yunanistan ve Danimarka Prensi unvanı verilmişti. Eğitimini de önce Almanya’da yapan Philip sonra İngiltere’de devam etmişti. Prens Philip ve ailesi Yunanistan’daki devrim sonrası ülkeden kovulmuş ve Almanya’ya geçmişlerdi. Daha sonra da Londra’da tanıştığı İngiltere Kraliçesi ile evlenmişti. Dolayısıyla İngilizlerin Kıbrıs’ı Yunanlılara hibe etmesinin bir sır perdesi kısmen olsa de aydınlığa kavuşmuştu. Netflix’de The Crown adlı dizide böylesi bazı ögeleri bulmak mümkün.

Başbakan Bülent Ecevit ve Yardımcısı Necmettin Erbakan hükumetince gerçekleştirilen başarılı 1974 Kıbrıs Barış Harekatında Türk Silahlı Kuvvetlerinden 415 karacı, 65 denizci, 5 havacı, 13 jandarmamız toplam 498 şehit, 1200 yaralı, Kıbrıs Türklerinden de 70 mücahit ve 270 sivil Türk şehit olmuş, 1000 kişi de yaralanmıştı. Türk Silahlı Kuvvetleri yanında Kıbrıs Türklerinin kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı TMT mücahitlerinin Liderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ile birlikte destan yazmışlardı.

ÜNLÜ TÜRK ŞAİRİ OSMAN TÜRKAY’IN KÖYÜ

Çocuklarımla kaldığım evimiz, Makarios zamanında bile bir Türk köyü olan Ozanköy’de. Türk Şiirinin Uluslararası Şöleni Bursa’da organize ve konuk ettiğimizde tanıdığın rahmetli Şair Osman Türkay’ın köyü. Osman Türkay adına da köyde bir meydan ve anıt var. Çocuklarımın evi tek katlı, üç oda bir salon bir ikametgah. Güneş enerjisi olmazsa olmazlardan. Camiye ve Köy meydanına çok yakın. Fehim Bey Yokuşun hemen başında, Şehit Nuh Ahmet Sokağında. Bölgede bütün evler bahçeli. Mutlaka bir zeytin ağacı vardır, bir de palmiye ve çam ile selvi. Çocuklarımın mart sonunda evine girdiğimde 1950’li yılların Kilis’indeki baharı aklıma düştü. Kesil biçmek için buğday tarlalarına gittiğimizde gözünüzün alabildiği her yan kır çiçekleriyle doluydu. Tabiat bir yeşil ormanı gibi göz bebeklerinize otururdu. Bir de okulla Karnebi, Eğri Kanne, Tibil, Keferrehim Köylerine seybanaya giderdik ki oksijeni bol temiz havaya ayrıca başta mor Ali Bardak çiçekleri olmak üzere renk renk kır çiçeklerinin kokuları birbirine karışırdı. İçimize çekerdik. Hele bir de nergis ve sümbül mevsimi olduğunu düşünürseniz, kuzuların doğduğu, kaymak ve sütün bol olduğu, çiçek kokularıyla da bir parfüm dükkanından çıkmış gibi hissederdi insanlar kendisini.

Akdeniz ikliminin bütün bitkileri özellikle baharda çoşuyor. Girne ilkbaharında bir başka deyişle yaza girerken bunu yaşıyorum işte. Evimizde envai çeşit zeytin, çam, sedir, servi, badem(çagala), limon, portakal, turunç ağaçlarının içinde en başta bütün kır çiçekleri papatya ve gelincik yerini alıyor. Sonra ekilmiş pembe ve kırmızı güller, Kıbrıslıların Tavşan Kulağı dediği sıklemenler, sardunyalar, zambaklar, begonviller, yaseminler, kaktüs çiçekleri, zakkum, Atatürk Çiçeği bahçeyi sarmakla kalmıyor komşu evlerine de uzanıyor. Komşularınki de bizim eve sarkıyordu renk renk, boy boy. KKTC’de ağaç kesmek ve özellikle zeytin ağacı kesmek yasak. KKTC’de de yavaş yavaş kıpırdanmaya, kendilerini belli etmeye başlayan müteahhitler bakalım zeytinliklerin cazibesine ve bu yeşil alanlara yüksek aparmanlar, gökdelen dikmek için bakalım daha ne kadar sabredecekler ilerde belli olacak. Bu biraz de yerel idarenin sorumluluğunda.

NOSTALJİK MALZEMELER REVAÇTA

Karşınızda mavi vatan Akdeniz, bir halı gibi serilmiş, hatta hava açık olursa Türkiye bile çıplak gözle görünüyor. Her sabah Taşucu’dan Girne Limanına gelen gemileri, feribotları izlemek de mümkün. Bu korona salgını belası yüzünden bütün dünyada olduğu gibi Girne akşamları ışık ışık değil, çünkü bütün oteller kapalı, görkemli binalar tatilde, reklam panolarını, ışıklarını ve süslemelerini asgariye indirmişler. Ancak 4 Haziran 2021’den sonra kontrollü açılış yapıldı ve turizm sezonu açıldı. Görkemli oteller konuklarını bekliyor. Bu oteller Avrupa’nın en yeni, en lüks ve en yeni yapıları. İspanya başta Akdeniz otellerinin çoğu artık yaşlandı. Normal günlerde Ercan’a 40 kadar sefer yapılırken, korona bu sayısı iki gidiş-gelişle dörde indirmişti. Gaziantep, Adana, Trabzon, İstanbul Ankara, İzmir, Antalya dışında charter seferleri de vardı. Bunun ilk örneğini de geçtiğimiz yıllarda Hintli bir şirketin çalışanlarına Kuzey Kıbrıs Otellerinde ağırlamasıyla başladı. Oteller yabancı grupların geleneklerini de önemsiyor. Bu ara Nisan’ın ilk günlerinde bölge bol bol yağmur aldı. Mayısta kısmen devam etti. Ancak yaza doğru azaldı. Haziran’da sıcaklar 31-36 derecede oluyor. KKTC’ye yaz iyice geldi. Sıcaklık 32 derece.

Ozanköy yolları asfaltlanmış köy gibi. Her taraf yemyeşil. Eski köy evlerinin yanında villalar da her geçen gün sayısını artırıyor gibi. İnşaat malzemelerinin tümüne yakını Türkiye’den. 130 TL günlük alan işçilerin çoğu Pakistanlı ve Bengaldeşli. Girne’de iki kata kadar müsaade ediliyor. Bu iyi bir uygulama. Kimse kimsenin manzarasını engellemiyor. Ancak Girne merkezde yüksek apartmanlar içimi sızlattı. Eski köy evlerinin kapıları, pencereleri, işlemeleri, süsleri için bir piyasa bile var. Villa sahipleri böyle bir tercih de yapabiliyor, köy evleri kapısı satan firmadan ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Villaya eski köy evi kapısı veya penceresi takılabiliyor. Böyle örnekler çok. Sokaklar dar olduğundan genelde evlerin araçları için bahçesinden istifade ediliyor. Ama mutlaka her evin bahçesi, otomobili ve park yeriyle evcil hayvanı (köpek ve kedi gibi) mevcut. Sokaklara çöp dökmek yasak. Cezası 150 TL. Belediye araçları belli günlerde gelip sokaklardaki büyük çöp bidonlarını boşaltarak çöpleri alıyorlar.

UNUTTUĞUMUZ KUŞ SÜTÜ GİBİ GELEN KUŞ SESİ

Sokak duvarlarından ağaçlar, çiçekler, kaktüsler fışkırıyor. Hele o sarı papatyalar yok mu adam boyuna yaklaşıyor. Sağın solun hep sarı papatyalar. Fakat mavisi de, moru da, kırmızısı da mevcut. Her evde bir ulu ağaç karşılıyor konukları. Bahçelerde, sokaklarda, duvarlarda hem rengarenk çiçekler, azgın otlar, koca diken çalıları, yollarda eğrelti ve ısırgan otları, kengerler, kaktüslerle bir tabiat resitali gözlemliyorsunuz.

Hele bütün gün cırcır böceklerinin çıkardığı melodi yok mu ne ders verici! Görünmüyorlar ama sesleri herkese ulaşabiliyor. Birkaç arı eğer yakınınızdaysa vınlamasını duyabiliyorsunuz o kadar!

Daha sabahın erken saatinden itibaren kuşların cıvıldaşması, bazen kümeler halinde, bazen V harfiyle örtüşerek havayı ve rüzgarı yırtan bir eylem içinde, düzeni bozmadan; bazen hep birlikte pike yapmaları daha bir başka etkili oluyor. Girne’de ne kadar da kumru var öyle? Hemen dikkatinizi çekiyor kumruların ibadet eder gibi “guguk” çekmeleri, sanki zikir içindeler kimseye fark ettirmeden sadece algılayabilene. Yabani güvercinler de kumrular gibi aynı “guguk” diyor. Ama sayısal fazlalığı ellerinde tutan serçelerin “cik cik”leri hepsini bastırıyor. Hem uçuyor ve hem ötüyorlar. Disiplin hep önde. Bölgede kara kargalar da epeyi fazla. “gak gak” dese bir tane karga sanki bütün serçeleri bastırıyor. İyi ki kargalar öyle gruplar halinde değil de hep tek tek uçuyor ve kendi kendine söyleniyorlar. Bütün bunların İstanbul’da bir apartman dairesinden ayrılıp buraya gelince özlemle, muştuyla yaşadım. O kadar da özlemişim. Keyfime diyecek yok. Tabiattaki canlıların lezzetini çıkarıyorum.

TARİHİ CAMİLER KIBRIS’TA TÜRK TARİHİNİN TESÇİLİ

Muhtarlık köyün içinde. İşlemlere belli bir ücret tahakkuk ettiriliyor. Su parasını da tahsil edebiliyorlar. Bütün siyasi partilerin köyde temsilcilikleri bulunuyor ve burası bir kıraathane gibi hizmet veriyor, çay-kahve içebiliyorsunuz. Köy içinde marketler, fırın, restoranlar, kasap, otomobil tamircileri ve yıkayıcıları, berber, demirci bulmak mümkün. Hipermarketler ise sahile yakın ana yol üzerinde. Burada yok yok, her şeyi bulmak mümkün. En büyük rağmen inşaat sektörünün önde olması dolayısıyla demirciler, ferforjeciler bal ayı yaşıyor.

Ozanköy Camii eski bir yapı. Ancak meşrutası tuvalet ve şadırvanı yeni yapılmış. Beş vakit ezan okunuyor, cumaları ve cenazelerde sela veriliyor. Minaresinde Türk bayrakları dalgalanıyor. Ozanköy esnafına soruyorum “cami görevlileri sizinle oturup sohbet eder, çay kahve içer mi?” diye. Maalesef cevap olumsuz. Genellemek yanlış ama buradaki din adamlarımız da Almanya’ya gönderilenleri galiba örnek alıyor. Karısı adına iş yeri kuruyor. Açtığı dükkanı camiden daha fazla önemsiyor. Süresi dolunca da istifa edip ayrılarak iş yerinin başına geçiyor. Mardo Cafe’nin sahibi mücahit eski berber, yeni kıraathane işletmecisi Tekin Arnavut kendisini dindar olmamasına rağmen duyarlı. Bunları anlatınca çok üzüldüm. Korona salgınına dikkat ederek gittiğim bir ikindi namazında birkaç kişi idi. İmam namazı kıldırdı, duasını etti. Bir telefon geldi. Sonra pır. Bir sonrakinde de bana “siz kimsiniz, hoş geldiniz” diye bile sormadı. Bu tür olayları Almanya ve Hollanda’da da yaşadığım için bana hiç yabancı gelmedi.

Her ne ise Tarihi Aga Cafer Paşa ve Yazıcızade Camii de tarihi simgesi olan bir mekan.

DENKTAŞ’IN ANIT MEZARI OLMALI

Bu ara KKTC’nin bütün şehirlerindeki bilbortlarında altıncı bölümü yayınlanan ve sezon finali oynanan TRT’nin  “Bir Zamanlar Kıbrıs” adlı dizi filmi ile alakalı olumlu-olumsuz, acımasız veya mültefit değerlendirmeler yapılıyor. Bana göre Bir Zamanlar Kıbrıs benim yaş grubumda olanlarda daha fazla takdir topluyor. Ancak Z Nesline bir şey ifade etmiyor.

Ramazan geldi ve gitti. Kurban Bayramı ise önümüzde.

KKTC gündeminde grevler var, siyasi tartışmalar var. Pandemi sonrası ülkenin en önemli gelir girdileri olan üniversitelerin yüzyüze eğitimi ve turizm var. KKTC’nin artık şımarık, batıyı arkasına almış Yunan ve Rumlarla uzlaşmak için artık 50 sene daha beklememek gibi kesin tavrı var. Ankara’nın teklifi ile KKTC’ye Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılması tartışması var. Tartışmalar had safhada. Kapalı Maraş açıldı. Maile giderek bir hafta sonunu geçirdik. Güzelyurt’ta tam sınırdaki Yeşilırmak köyüne giderek çilek topladık. Bereketli topraklar. Ama benim gündemim Ailenin Rauf Denktaş Üniversitesi açmasına rağmen KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı ve mücahit, kahraman, fotoğraf sanatçısı, yazar, ömrünü ülkesine adamış Denktaş’ın hala bir anıt mezarının olmaması.