Müslüman Türk Milleti’nin 1,5 asırlık bir hayali daha gerçek oldu. Yıllarca hem içerideki hemde dışarıdaki İslam karşıtları tarafından yapımı devamlı olarak engellenen Taksim Camii nihayet muhteşem bir katılım ile 28 Mayıs 2021 Cuma günü ibadete açıldı. Kılınan ilk Cuma Namazının ardından konuşan Başkan Recep Tayyip Erdoğan,“Taksim Camii, bir süre önce yeniden ibadete açtığımız Ayasofya Camii Kebiri’ne verdiğimiz selam, İstanbul’un fethinin 568. Yıl dönümüne ise bir armağandır” dedi. Bu arada Beşiktaş Barbaros Bulvarı üzerinde Barbaros Hayrettin Paşa Camii yapılarak, orasını da mabetsiz yer olmaktan çıkarılacağının müjdesini verdi.
Allah’a şükürler olsun ki, bugünleri de gördük. Zira Ayasofya’nın statüsü tekrar camiye çevrildi ve ana bölümde de namaz kılınması mümkün olabildi. (Ayasofya müze statüsünde iken sadece Hünkâr Mahfili ile Topkapı Sarayı tarafından girişteki müştemilatında ezan okunup, namaz kılınmakta idi.) Ayasofya yeniden cami olduktan sonra Taksim Meydanı da camisine kavuştu.
Taksim Camii 150 yılık bir hayaldi. Ne padişahlar ne de cami yapmak isteyen başbakan ve cumhurbaşkanları engelleri aşamamıştı. Durum gerçekten üzüntü verici idi. Yüz yılı aşkın bir süredir pek çok siyasetçinin yapmaya teşebbüs ettiği, ancak inşaatına bile başlayamadığı Taksim Camii tamamlandı. Ve Allah’a o hamt olsun ki açılışı nihayet yapıldı.
Bir ülke düşünün ki, % 50’nin üzerinde oy almak suretiyle iktidara geliyorsunuz. Fakat şehrin bir meydanına cami dahi yaptıramıyorsunuz. Şöyle ki,
14 Mayıs 1950 de % 50’den fazla oy alarak iktidara gelen Adnan Menderes, camiyi yaptıramadan 27 Mayıs 1960 tahinde talihsiz bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılarak hunharca katledildi. (Allah rahmet eylesin,mekânı Cennet olsun.)
Süleyman Demirel 1965’de % 54 oy ile iktidara geldi. O da bu konu ile alakalı olarak bir adım bile atamadan bir muhtıra ile gitti. Daha sonra 70’li yıllarda Demirel’in başını çektiği M.C. Hükümeti teşebbüste bulundu ise de bunuda CHP’li belediye başkanları Ahmet İsvan ve Aytekin Kotil engelledi.
1980 Eylül başında MC. Hükümeti Bakanlar kurulu kararı ile arsayı camiye tahsis ettirir. Fakat temel atmaya 10 gün kala, 12 Eylül darbesi yapılır. Darbede iş başına gelen Orgeneral İsmail Hakkı Akansel hemen, imar planın da değişiklik yaptırarak cami arsasını otoparka çevirtir.
Sonra, 80 ’li yıllarda Turgut Özal, 1990 ’larda Erbakan ve o günlerde İstanbul Belediye Başkanı olan bu günkü Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan da Taksime cami yapmaya teşebbüs ettiler. Fakat muvaffak olamadılar. Tesadüfe bakın ki, o günlerde, 28 Şubat postmodern darbesiyle sona erdi.
Bu arada bir husustan bahsetmeden geçemeyeceğim. O da şudur; Refah Partisinin İktidar olduğu dönemde, Muhterem Recep Tayyip Erdoğan İBB Belediye Başkanı olması münasebetiyle İSKİ’nin Yönetim Kurulu Başkanı, Prof. Dr. Veysel Eroğlu İSKİ Genel Müdürü, bende Yönetim Kurulu Üyesi idim. O tarihlerde Taksimde bulunan su deposunun yanındaki, bugün Taksim Camii’nin yapıldığı arsa İSKİ ‘ye aitti. Bu arsayı o tarihlerde aldığımız bir Yönetim Kurulu kararı ile camii yapılmak üzere İstanbul Belediyesi’ne devretmiştik. İfade etmek istediğim husus şudur ki, şayet şer güçlerin müdahalesi ve engellemesi olmasa idi, Taksim Camii bundan en az 25 yıl önce yapılmış olacaktı.
Görüldüğü üzere, arkasında halk desteği olmasına rağmen, iktidarların hiç birisi, tam 70 yıl Taksim’e bir çivi dahi çakamadı. Peki bunu engelleyen kimdi ve nasıl bir güçtü? Bu sorunun cevabını Başkan Erdoğan,Taksim Caminin açılışında yapmış olduğu konuşmada vermiş bulunmaktadır:
“Bu camiden yankılanan ezan sesi ülkemiz üzerinde hesapları olan emperyalistleri, terör destekçilerini, insanlık düşmanlarını rahatsız edecek.”
Bundan önce, Beyoğlu semtinde tek cami olarak bulunan ve küçük bir cami olan Ağa Cami 1596 tarihinde yapılmıştır. Taksimde de ilk cami, Topçu Kışlasının içindedir. 1940 yılında CHP. İktidarı tarafından kışlayla birlikte bu cami de ortadan kaldırılmıştır.
Yahya Kemal Beyatlı 23 Nisan 1922 tarihli Tevhid-i Efkâr Gazetesinde yayımlanan bir yazısında da diyor ki, “Şişli Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan, Türk çocukları, milliyetlerinden tam bir derece de nasip alabiliyorlar mı? O semtlerde minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez, çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?”
“Büyük Ada’da oturuyordum. Bir bayramda, bayram namazına gitmeye niyetlendim. Fakat Frenk hayatının gecesinde Sabah Namazına kalkılabilir mi? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım. Büyük Adanın mahalle içindeki sakin yollarından kendi başıma camiye doğru gittim.
Camiye vardığımda vaiz kürsüde vaaz ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birisini camide gördüklerine şaşırıyorlardı. Vaazda, namazda ve hutbede onların içerisine karışıp “Muhammed” sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaş ile doldu. Onlarla kendimi yek dil, yek vücut olarak gördüm. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlamayacaklardır.”
Burada, ehemmiyetine binaen şu hususu ifade edeyim ki, ezansız semtlerden, yeni nesillerin geleceğinden muzdarip olan Yahya Kemal Beyatlı bundan böyle kabrinde rahat uyuyabilir. Zira ezansız semt bırakmama kararında olan millet evlatları artık iş başında, nöbette bulunmaktadır.
Atilla İlhan da, İstanbul’un siluetinden minareleri çıkardığınız takdirde, onun herhangi bir Avrupa şehrinden farkının kalmayacağını söylemektedir.
Netice itibariyle, canı gönülden temennimiz ve niyazımız odur ki, Cenab-ı Allah, camilerimizin minarelerinden ezanlarımızı eksik etmesin. Amin…