Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Filistin Dramı

 

Filistin; Akdeniz’in güneydoğu ucunda, Asya ile Afrika arasında köprü konumunda olan târihî bölgedir. Adını, Milattan Önce 12. yüzyılda deniz yolu ile bölgeye gelip yerleşen ‘Filistîler’ veya ‘Filistler’ olarak anılan kabileden alır. Târih öncesi devirlerden itibâren çeşitli kavimlerin istila, işgal ve fetihlerine mâruz kalmıştır. Günümüzde ise İsrail’in işgali altındadır. İsrail, bölgeyi işgal etmekle kalmamış, % 70’inden fazlası Müslüman Arap ve 500.000 kadarı Türk olan 2.000.000 civarındaki bölge halkına soykırım uygulamaktadır.

Yavuz Sultan Selim Han’ın 1516 yılındaki Mercidâbık Savaşı’ndan sonra Osmanlı yönetimine alınan Filistin, 20 Eylül 1918’de İngiliz yönetimine girdi. Bu târihte nüfusun % 83’ünü Arap kökenli Müslümanlar oluşturuyordu.

24 Temmuz 1922’de bölgede Ürdün Emirliği kuruldu. 1925’ten itibâren Yahudiler Filistin’e gelmeye başladılar. 1933’ten sonra Almanya’da Yahudi düşmanlığının artması üzerine Yahudi göçü hızlandı. Gelenler silahlanıp bölgenin yerli halkını öldürme ve kaçırma politikası uygulamaya başladılar. Bir kısım Araplar da topraklarını Yahudilere sattılar. Yahudiler göçmen olarak geldikleri topraklarda, 14 Mayıs 1948 târihinde İsrail Devleti’ni kurdular.

GAZZE

Gazze, Filistin bölgesinin güneybatısında, yarısı Akdeniz kıyısında, diğer yarısı Mısır ile sınırdaş olmak üzere 363 kilometrekare yüzölçümlü, 2000 yılı tahminlerine göre çoğunluğunu Müslüman Arapların teşkil ettiği 300.000 nüfuslu yerleşim alanıdır. Gazze şehri bölgenin kuzeyinde, İsrail’in başşehri Telaviv’e yaklaşık 100 kilometre uzaklıktadır. Gazze şehri de Filistin toprakları gibi Mercidâbık Savaşı’nda Osmanlı yönetimine alınmıştı. Osmanlı hâkimiyeti 1917 yılında sona erdi. 1948 yılına kadar İngiliz hâkimiyetinde kaldı. 1948 yılında İsrail Devleti kurulunca Gazze, Mısır’a bağlandı. Şehir, 13 Eylül 1993’te imzalanan anlaşma ile kurulmasına çalışılan Filistin Devleti’ne verildi. Fakat o târihten bu yana İsrail, anlaşma şartlarını ihlal ederek kara ve hava saldırılarıyla soykırım yapıyor.

Gerek Filistin bölgesi, gerekse onun bir parçası olan Gazze şehri, 401 yıl boyunca târihteki en huzurlu ve güvenli dönemini, Osmanlı yönetimi altında iken yaşadı. Çünkü Osmanlı Devleti, bu toprakları sömürgeleştirmedi. İnsanlarına esir muamelesi yapmadı. Yalnızca koruyuculuk görevini yaptı.

Bölge koruyucusuz kalınca Orta Doğu, cehenneme döndü.

Filistin meselesi, Orda Doğu’yu cehenneme çeviren problemleri doğuran anadır.

İngilizler; Filistinlilere ait toprakları, bu topraklarla ilgisi olmayan Yahudilere verdiler. İngilizlerin ve Yahudilerin nezdinde, Filistin toprakları üzerinde yaşayan insanların hiçbir değeri yoktur. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de bu görüşte olmalı ki yapılan soykırıma seyirci kalıyor.

Hıristiyan batının ve ‘uzak batı’ denilen ABD’nin desteğini alan İsrail 1948’de, Filistin topraklarının kendisine ikram edilen % 48’ine sahip iken, 2008’de payını % 78’e çıkardı. Dolayısıyla Filistin meselesi =  İsrail’in kaba kuvvete dayalı toprak gaspı yolu ile genişleme politikasıdır. 

İsrail’in kaba ve dengesiz kuvvet kullanarak genişlemesi, Türkiye için ciddî tehdit oluşturmaktadır. Bu tehdit yalnızca dik duruşlarla, diklenmelerle sona erdirilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkiye – İsrail Dostluk Grubu oluşturulması ve bir kısım milletvekillerinin gruba üye olmak için en yakın arkadaşını geçme yarışına girmeleri de İsrail’e ancak cesâret verir.

‘İsrail Filistin’den çekilsin, Gazze’de soykırım yapmasın.’ Demek meseleyi çözmüyor. Türkiye, bütün Müslüman ülkeleri bir araya getirip bir strateji belirlemek ve kararlılıkla uygulamaya koymak, koydurmak mecburiyetindedir. Strateji yokluğu, meseleyi bu günkü boyutlarına taşımıştır. Böyle devam ederse İsrail, 60 yıldaki kazanımlarının bin katını, 2020’lu yıllar sona ermeden elde edebilir.

Stratejinin en önemli unsurları şöylece belirlenebilir:

*İsrail’in göç etmeye zorladığı 1.300.000 Filistinli, sığındıkları ülkelerden alınıp ata yurtlarına yerleştirilmelidir.

*Sınırların değişmezliği prensibi, her ülkede tâvizsiz uygulanmalıdır.

*Kudüs şehri, hakkında imzalanan milletlerarası son anlaşmaya göre, üç semâvî dinin ortak kültür merkezidir. Hiçbir devlet, Kudüs üzerinde hak iddia edemez.

*Mısır, Gazzelilere yapılacak yardımların girişi ve ölümden kaçmak isteyen Gazzelilerin çıkışı için Refah Kapısı’nı açık tutmalıdır.

Yardımcı unsurlarla desteklenecek 4 maddelik bu strateji uygulanmazsa, Gazze ve Filistin halkı, bütün ülkelerin suç ortaklığı ettiği cinâyetlerle yok edilecektir. Kaçabilenlerin büyük bir bölümü de radikal terörist olarak bütün insanlığın başına belâ olacaktır. el-Kaide ile baş edemeyen ülkeler, Hamas’ı beslemekte ve geliştirmekte olduklarını görmek mecburiyetindedirler.

Bütün savaşların sebebi emperyalist düşüncelerdir. Emperyalizmin müttefiki, dostu, dini, kültürü, mezhebi, bayrağı yoktur. Emperyalizm ateşine bilerek veya bilmeyerek üzüm çöpü bile taşımış olanlar, mutlaka geliştirdikleri yangında kül olacaklardır.

SÖZÜN ÖZÜ:

Filistin’de öldürülen yaşlı erkeklere, kadınlara ve hiçbir şeyden haberi olmayan bebelere üzülmemek elde değil. Üzülmek meseleyi çözmüyor. Bizler, dizginleyemedikleri emperyalizm iştihası ile saldırganlaşan ve nereye kadar gideceği belli olmayan  İsrail’i durdurmayı planlamalıyız.