(ON SEKİZ BÖLÜM)
Türk milletinin manevi-ruhi güç-kuvvet kaynakları pek çoktur. Yüzyıllar boyu nesilden nesile devam eden milli mefkure (ülkü-ideâl)lerimiz, bu manevî kuvvet kaynaklarımızın başta gelenlerindendir. Öyle ki, bu mefkurelerden aldığı manevi güç ve kuvvet sâyesinde nesiller, hem kendisinde ayakta kalabilme kudretini hissetmiş, hem de yeni yeni hamleler yapabilmiştir.
Hemen ifade edelim ki, Türk milletinin, başta gelen manavi-ruhi en büyük güç-kaynağı dindir, İslâmiyettir. Türklük için islâmiyet, kelimenin tam mânâsiyla "İLÂHİ BİR GÜÇ-KUVVET KAYNAĞI''dır. Zira bir "ilâhi esaslar manzumesi" olan dinin muhatabı ruhtur. Gayesi de ruhu yani insanın mânâ âlemini menfi temâyüllerden, menfi ve zararlı ihtiraslardan, ahlâki düşüklüklerden..... arındırmak ve müsbet ihtiraslarla
ve güzel ahlakla bezemektir. Ruhları aynı müsbet ihtiraslarla ve güzel ahlakla bezenmiş fertlerden meydana gelen milletler, günlük hayatta huzur ve ahengi sağlamış bahtiyar milletlerdir. Zira esas itibarıyla millet hayatında birlik-beraberlik, huzur, ahenk.... Ruhların menfi ve zararlı ihtiraslardan temizlenmesi ve ahlaki güzel hasletlerle bezenmesi neticesinde hâsıl olur. Meselenin ilaha iyi anlaşılması bakımından değişik bir ifade ile şöyle de diyebiliriz:
- Din, bizâtihi kuvvet kaynağıdır.
- İslâmiyet, Türk milleti için bitmez - tükenmez bir ilâhi kuvvet kaynağıdır. Türklük, en son altın çağı olan Osmanlılar devrinde bir hamle ile Söğüt'ten, Viyana önlerine sıçrarken, bu kaynaktan aldığı gücü kullanmıştır. Bugün de yine etrafımızdaki sayısız düşmanlarımız karşısında en büyük avantajımız bu güce sahip bulunmamızdır. Ancak hemen itiraf etmek zorundayız ki, maal'esef bugün bu büyük kuvvet kaynağımız küllenmiş bir haldedir. Vazifesini hakkıyla yapamaz duruma düşürülmüştür. Daha acısı da şudur ki,
bugün bir kısım insanımız, İslamiyet'in Türk Milleti için ne derece hayâti ehemmiyet taşıdığının ve düşmanlarımız karşısında ne büyük bir kuvvet kaynağı olduğunun farkında ve şuurunda değildir. Halbuki bugün Allah'ın Hak dini, âdetâ "Türklüğünü de yitirmekte, zamanla tamâmen kaybolup gitmektedir. Misâl, olarak, yakın zamanlarda komünist veya Hıristiyan olanların acı ve ibretli âkibetlerini hatırlamak herhalde faydalı olacaktır.
Bugün ve her zaman, koruyucu milli zırhımız olan İslâmiyeti aslı hüviyeti ile insanımıza öğretmek ve ruhlarımızdaki hayatiyetini daima ayakta tutmak, Türklüğe yapılacak hizmetlerin en mukaddesi ve en büyüğü olacaktır. Kanâatimizce, bizzât devlet, ciddi ve esaslı bir şekilde bu meseleye hemen el atmalı ve Allah'ın dini, din simsarı ve din tüccarı câhillerin elinde hurâfeler diyârına fırlatılmaktanda kurtarılmalıdır. Böylece, yıllarca devam ettirilen yanlış ve zararlı bir davranıştan da dönülmüş, bu yoldan milletimize gelen kötülükler önlenmiş olur.
Bir an için, tıp fakültelerimizin kapalılığını, tıp tedrisâtı yapılmadığını ve mütehassıs doktorlar yetiştirilmemekle her halde tıp, hastalıklar ve ehliyetli doktorlara olan ihtiyaç da ortadan kalkmayacaktır. Bil'akis, ehliyetli ve metehassıs doktorlar bulunmayınca ortalık kendisini Lokman Hekim aynasında gören ve baş ağrısından kansere kadar her şeyi tedavi ettiğini söyleyen cahil doktor müsveddelerine kalacakdır. Şimdi bu duruma düşmüş bir cemiyetin hâlini düşünelim. Bu doktor taslakları nice kişileri canından edecek, nicelerini sakat bırakacak, nicelerini daha da beter duruma getirecek, nicelerini ömür boyu süründürecektir. Üstelik hepsinin de tek gâyesi bulunacaktır:
- Ne yapıp edip hastanın cebini boşaltmak..
İşte yıllar önce yapılan hatâlı bir hareket neticesi bugün din bahsinde böyle bir durumla karşı karşıyayız. Dine olan ihtiyacı ve halkımızın dinine bağlılığını gören sahtekâr câhiller, din adına ortaya sürdükleri hurâfelerle insanımızı uyuşturmakta, en pespâye tarafından hurâfeler ticareti yapmaktadırlar. İşte, din adına hurâfeler ticareti yapan bu câhillerin, milletimize yaptıkları kötülüklerin önlenmesi için Allah'ın dini, hakikati, mâhiyeti ve gâyesi ile insanımıza öğretilmelidir. (DEVAM EDECEK)