Edebiyat dünyamızın son dönemlerdeki en önemli isimlerinden biri olan, Türk milliyetçiliği fikrini, millî, manevi, insani ve ahlaki değerlerimizi 60 yıldır kalemiyle savunan Emine Işınsu Öksüz, bu dünyadaki yolculuğunu ikmal ederek ebedi aleme göç eyledi; menzili mübarek, makamı inşallah cennet olsun.
Işınsu kardeşimizi 1959’da Türk Ocağı tarihi binasında tanımıştım; cumhuriyet dönemi Türk şiirinin seçkin isimlerinden biri olan Halide Nusret Zorlutuna’nın kızıydı; ama irsi yazarlık yeteneğini şair olarak değil, belki daha yoğun emek ve çaba gerektiren bir alanda, romancı olarak kullanmayı tercih etti. İyi de yaptı, çünkü bizde ancak 19. yy. dan sonra başlayan roman yazılımı maalesef şiir kadar gelişmedi, yüz yıl boyunca belli bir sayının üzerine çıkılamadı.
Işınsu Öksüz 1963’te yayımlanan “Küçük Dünyamız” romanıyla bu alanın kapılarını açmış oldu; hacmi geniş olmasa da eser diliyle, anlatımıyla çok beğenildi. Kısa zaman sonra art arda yazdığı romanlarıyla edebiyat dünyamızın seçkin isimlerinden biri haline geldi.
Romanlarında işlediği konuların çoğu millî tarihimiz ve Türk milliyetçiliği açısından önemli olan olaylardan, şahıslardan ve mekanlardan seçilmiştir; bunların bazılarının ya bizzat içerisinde yaşamış, yahut yaşayanlardan ayrıntılı olarak dinleyip öğrenmiştir. Böylelikle toplum hayatımızda önemli etkiler yapan bazı olayları ve içlerinde yer alan kişileri romanlaştırıp anlatarak bunların ileriki nesiller tarafından öğrenilmesine zemin hazırlamıştır.
Işınsu Öksüz’ün bazı romanlarında Türk dünyasının Batı Trakya’dan Azerbaycan’a, Kırım’dan Kerkük ve Bulgaristan’a kadar değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımızın çektiği çileler, eziyetler, yaşadıkları haksızlıklar akıcı bir üslupla ortaya konulmuştur. Diğer yandan, 70’li yıllarda ülkücülerin fikirlerini, görüşlerini hangi şartlar içerisinde savunduklarını, canları pahasına mücadele ettiklerini somut örneklerle, anlatır. Yüreğindeki duyguları hiç zorlanmadan doğal bir tarzda yansıtır. Köylerden büyük şehirlere gelen, tanımadığı, bilmediği çevrelerle karşılaşan insanlarımızın yaşadıkları sorunlara, ruh hallerine ışık tutar.
Işınsu Öksüz sadece kalemiyle yetinmemiş, milliyetçi hareketin en zor dönemlerinde, 80 öncesinde Töre dergisini çıkartarak, ülkücü hanımların örgütlenmesinde görev yaparak bilfiil mücadelenin içerisinde yer almıştır. Bundan dolayı sol ve kozmopolit çevreler bu değerli romancımızı ısrarla görmezlikten geldiler, kendi düşünceleri paralelinde yazan pek çok üçüncü sınıf kalemi şişirip şöhret yapmaya çalışırken O’nun adını bile anmamaya özen gösterdiler.
Işınsu Öksüz eşinin işi dolayısıyla 80’den sonra birkaç yıl yurt dışında kaldı. Döndükten sonra tasavvuf dünyamızdan, bu toprakların manevi iklimini dokuyan, gönül dünyamızın mimarlığını yapan şahsiyetleri, mutasavvıfları konu alan romanlar yazdı. Hacı Bayramı Veli, Yunus Emre, Mevlana ve Niyazi Mısri’yi aynı eserde buluşturabilmesi O’nun hem manevi ikliminin zenginliğini hem de kalem gücünü gösterir.
Işınsu sağlığının imkan verdiği ölçüde inandığı değerlere, insanlarımıza, ülkemize hizmet etmeye çalıştı. Eserlerinde en zor şartlar altında bile millî ve manevi değerlerinden, insani hasletlerinden, ahlaki ilkelerinden ödün vermeden yaşamanın güzellikleri sunulur, bunların önemi vurgulanır.
Ben Türk okuyucusunun ve özellikle milliyetçi çevrelerin Işınsu’yu henüz yeterince tanımadığına inanıyorum. Bazı yazarların hem dışarıda hem de ülkemizde ölümlerinden yıllar sonra keşfedilip yoğun şekilde okunmaya başladığını biliyoruz. Işınsu’nun da çok geçmeden ne kadar değerli bir yazar olduğunun anlaşılacağına inanıyorum. Milliyetçi kalemlerin şimdiye kadar O’nu yeterince anlatıp tanıtmadığını söylemek yanlış olmaz. Dilerim bu hata artık telafi edilir, değerli romancımız vefatından sonra bile olsa çok daha fazla okuyucuyla, özellikle gençlerle buluşur.
Muhterem kardeşim Emine Işınsu Öksüz’ü saygıyla rahmetle muhabbetle anıyorum. Ruhu şad olsun.