Pek çok insan, kendinin gibi düşünenlerin bulunduğu ortamdan çıkıp, farklı düşüncelerin seslendirildiği ortamlara girmekten çekiniyor.
Oysa nezaket kurulları çiğnenmeden ve karşımızdaki insanları kırmadan fikir tartışması yapabiliriz.
Çoğu zaman farklı düşünceler karşısında aşırı tepki gösteririz. Aşırı tepki gösterdiğimiz zaman, beynimizin ilkel limbik sisteminin bir parçası olan amigdala, mantıklı düşünme bölgesinin kontrolünü eline geçirir. Bu durumda, aşırı dövüş, kaçma veya donup kalma tepkisi veririz. Bu ortamda sakin bir kafayla olayları tartamayız. Söylemek istemediğimiz sözleri söyler, yapmak istemediğimiz hareketleri yaparız. Sonra da pişman oluruz.
Bu durumdan ancak farkındalığımızı artırarak çıkabiliriz. Olup bitenin farkında olmamız, aşırı tepkilerimizi, öfkemizi yatıştırmamızı ve kendimizi toparlamamızı sağlar.
Yeni birini gördüğümüz zaman beynimiz saniyenin binde biri kadar bir zamanda onu “yabancı” veya “bizden biri” olarak tanımlar. Bu tür ön yargılar ve yargılar karşımızdaki insanı dinlememizi engeller ve hoşgörüyü azaltır.
Farklı fikirlere merakla ve kibarca yaklaşmak sosyal iletişimi artırır ve mutluluğun yolunu açar.
Çocuklarımız bizim çeşitli fikirlere ve farklılıklara değer verdiğimizi gördükleri zaman kendileri de benzer davranışlara yönelirler. Bu durum toplumda hoşgörüyü yaygınlaştırır ve bizi öfkeli bir toplum olmaktan kurtarır.
Öfkeyle başa çıkabilmemiz için öfkenin sebebini anlamamız gerekir. Başka bir ifadeyle, neden öfkeli olduğumuzun bilincinde ve farkında olmalıyız. Öfke kaynağının açık olduğu durumlarda öfkemiz hafifler.
Kişi öfkesinin sebebini anlamadığı zaman, gerçekçi olmayan tepkiler gösterir. O zaman kişisel olmayan bir durumu kişisel olarak değerlendirebilir ve yapılan hareketi kendine yönelik olarak kabul edebilir.
Bir kahvehanede garsonun önümüze çay bardağını sert bir şekilde koymasından öfkeye kapılabiliriz. Çünkü bu hareket çocukluğumuzdan kalma sorunları tetiklemiştir. Bazı öğrencilerin öğretmenlere sebepsiz karşı gelmeleri ve bazı insanların polise duydukları kızgınlığın arkasında çocukluklarından başlayarak otoriteye karşı biriktirdikleri saklı öfke vardır.
Öfke, normal ve sağlıklı bir duygudur. Yanlış olan öfkenin saldırganlığa dönüşmesidir. Yapıcı öfke zihinsel ve bedensel güç verir.
Duygusal olarak gelişmemiş kişiler yıkıcı öfke gösterirler. Bu kimseler istediklerini seslerini yükselterek, saldırganlık göstererek almaya alışık olduklarından, bu alışkanlıklarını bir ömür boyu göstermeye çalışırlar. Bu durumun kökleri çocukluk günlerinde aramak gerekir.
Acaba televizyon programlarında farklı düşünceleri kibarca ve birbirimizi kırmadan tartışabiliyor muyuz?