Bir ırmağın kıyısında yürürken bazen ırmağın yanında göllenmiş su birikintisi görürüz. Bu çukurları genellikle balıkçılar kazıyor. Ama zamanla bu su birikintilerinin ırmakla bağlantısı kesiliyor. Irmak, durmadan akıp giderken, yanındaki göllenmiş su birikintisi ırmakla ilişkisi kesilmiş olduğundan üzeri pislikten bir kabukla örtülmüş hale geliyor. Irmaktan bu durgun ve ölü haldeki bu su birikintisi içine düşen balıklar da kısa süre sonra ölüyor. Buna karşılık ırmak hayat dolu olarak akıp gidiyor. İnsanlarda bunun gibidir. Hızla akan ırmağın yanında kendilerine bir havuz kazarlar ve o havuzda kokuşur ve sonra ölür giderler.
İnsanlar, genel olarak, göllenmiş su birikintisi gibi, küçük bir çukur kazarlar, hayat selinden kurtulmak için barikatlar kurarlar. Sonra o çukurun içine kendilerini, ailelerini, tutkularını, kültür değerlerini, korkularını kapatırlar. O çukurda da ölüp giderler. Hayatın yanlarında akıp gitmesine seyirci kalırlar. Hayat ırmağına gelince o hiç durmadan olağanüstü canlılık ve güzellikle akıyor. Akan ırmakta her zaman bir kımıltı vardır, ama kazılan çukurda hiçbir kımıltı yoktur, su hep durgundur. Her şeyin değişmeden kalmasını istiyoruz, ama bu mümkün mü? Hayat durağan değil ki..
Hayat tıpkı bir ırmağa benziyor, durmadan akıyor. Ama zihnimiz durmadan değişen bir ortamda yaşamanın sakıncalı olduğunu düşünüyor ve hemen çevresine bir duvar örüyor. Böylece kendisini örgütlenmiş sosyal ve siyasal teorilerin duvarlarıyla kendisini güvence altına almaya çalışıyor. Kazandıklarıyla, biriktirdikleriyle, sahip olduğu mallarla, öğrendikleriyle hayattan kopuk şekilde duvarın içinde yaşıyor. Bir kez durgun su içine kendini yerleştiren zihin, ırmağın yanındaki göllenmiş su birikintisi gibi durgunlaşıyor, az zaman da kokuşuyor, üzeri pisliklerle kabuk bağlıyor. Artık dışa açılmıyor, araştırmıyor, yeni şeyler bulmaktan korkuyor. Oysa akan nehir gibi olan insan, her şeye karşı duygulu oluyor, hayatla bir oluyor, hayat ırmağıyla birlikte akıp gidiyor. Artık onun için başkalarının ne söylediği veya söylemediği sorun olmaktan çıkıyor.
İşte hayatın güzelliği buradadır
* Krişmamurti, İç Özgürlük, İstanbul, 1989.