(ON BEŞİNCİ BÖLÜM)
Günümüzde müslüman anaların - babaların çoğu, çocuklarının dini - millî- ahlâkî eğitim ve terbiyeleri ile hiç alâkalanmamakta, onlan kendi hallerine salıvermektedirler. Bir kısım şaşkın analar - babalar da, küçük yaşlarda hiç alâkalanmadıkları çocukları delikanlılık çağına girdiği zaman hoşlarına gitmeyen hereketler yapınca dövünmeğe, ileri - geri konuşmağa ve yeni nesillerin ahlâksızlığından ve bozukluğundan dem vurmağa başlamaktadır. Bu durumdakilerin bir kısmı da, 18 - 20 yaşlarına basmış oğullarını ve kızlarını terbiye etmeğe kalkışmakta, tabii umumiyetle de aksi tesirle karşılaşmaktadırlar. Acaba bu insanlar, "kart ağaç eğilmez, bükersen kırılır" sözünü bilmezler mi? Çocuğunun dinî - millî - ahlâkî eğitim ve terbiyesiyle zamanında meşgul olmayan ve büyüdüğü zaman hoşuna gitmeyecek hareketlerini görünce onun hayırsızlığından dem vuran analara - babalara hatırlatmak gerek:
- Kabul ediniz ki, tarlanızda meselâ bağ yetiştirmek istiyorsunuz. Tabii ki gâyeniz bundan en iyi şekilde meyve almaktır. Bağ çubuklarım aldınız. Gittiniz. Mevsiminde tarlanıza diktiniz. Bu çubuklar büyüyüp kaç sene sonra üzüm verirler. Diyelim ki yedi sene sonra. Siz, yedi sene müddetle bağ tarlanızın semtine uğramadınız. Bağınızın zamanında ve mevsiminde çapalanması, gübrelenmesi, kükürtlenmesi, budanması, ile hiç meşgul olmadınız. Böylece yedi sene doldu. Bu müddet sonunda, nefis üzümler almak ümit ve hevesiyle heyecanla bağınıza koştunuz. Fakat gayet tabii ki umduğunuzu bulamadınız. Şimdi bu durumda sizin, "Vay benim bağım hayırsız çıktı, üzüm vermedi, meyve vermedi, ..." demeğe hakkınız var mı? Veya ondan sonra bağı terbiye etmeğe kalkış sanız, arzulanan neticeyi alabilecek misiniz? Elbette hayır değil mi?
İşte zamanımızda birçok anaların - babaların, evlâdları karşısındaki durumları bu misâldeki bağ sâhibinin durumundan farklı değildir. Çoğunu yedi yaşından itibaren her türlü millî - dinî - ahlâkî bilgi ve duygularla eğitmek, terbiye etmek ve yetiştirmekle mükellef ve vazifeli olan ana-baba, çok kerre bu vazifesini tamamen ihmâl ediyor. Onu tesadüflerin kucağına bırakıyor. Tabii böyle bir çocuk da umumiyetle arzulanan vasıflarda bir fert olamıyor. Böylece delikanlılık çağına gelen çocuğunda arzuladığı ahlâki davranışları bulamayan anaya-babaya da şaşkın şaşkın sızlanmak kalıyor. Kimisi de bu şaşkınlığın neticesi, artık kartlaşmış çocuğunu o yaştan sonra terbiye etmeğe kalkışıyor. Bu insanlar, ise yedi yaşından itibaren başlamanın gerekliliğini ifâde eden yukarıdaki hadise acaba hiç rai kulak vermezler? Eğer delikanlılık çağında yapılacak ahlâkî terbiyeden de müsbet netice alınabilecek olsaydı, Allah'ın Resulü herhalde işe yedi yaşından başlanmasını emretmezdi. Çocuklarına kaşı mükellef oldukları dinî - millî- ahlâkî eğitim ve terbiye vazifelerini yapmayan analar, babalar bu hareketleriyle hem çocuklarına, hem kendilerine, hem de milletlerine kötülük yapıyorlar. Çünkü gerekli dinî - millî - ahlâkî eğitim ve terbiyeden mahrum olarak yetişen bir çocuğun akıbeti karanlıktır. Onun, gerek Allah'a lâyık bir kul, gerekse milletine hayırlı bir fert olması tamamen tesadüflere kalmıştır. Eğer tesadüfler kendisini doğru yola ve hakka kavuşturursa ne âlâ ! Aksi halde bedbahttır.
Çocuklarını gerekli terbiye ve eğitime tâbi tutmayanlar bu hareketleriyle kendilerine de kötülük yapmış olurlar. Cemiyete ve milletine hayırsız bir evlâd bırakmak bir ana - baba için herhalde küçümsenecek bir kusur küçümsenecek bir günah olmasa gerek. Nitekim, cemiyete hayırsız evlâd yetiştiren anaların - babaların amel defterlerine, bu hayırsız evlâdların işleyeceği günahlar kadar günah yazılacağı peygamberimiz aleyhisselâmın hadislerinde belirtilmektedir. Ayrıca, yine böyle anaların - babaların evlâdları âhıret hayâtının hesap gününde onların yakalarına yapışacak ve dünyâda kendilerine karşı mükellef olduklan vazifeleri yapmadıkları için dâvâcı olacaklardır. Kur'ân'ın ifâdesine göre, böyle analar - babalar evlâdlariyle karşılaşmamak için onlardan kaçacaklardır.
Çocuk!arının hayırlı birer fert olmaları hususunda gereken gayret ve ihtimamı göstermeyen analar - babalar daha şümullü kötülüğü de milletlerine yapmış olurlar. Zirâ hayırlı bir evlâd da faydalı bir unsur olacağı gibi, hayırsız bir evlâd da zararlı bir unsur olur. (DEVAM EDECEK)