(ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)
Sahabiler soruyor:
- Yâ Resullelah, kendimizi Cehennem ateşinden korumamız kolaydır. Zirâ Allah'ın Kur'ân'da bizler için çizmiş olduğu hayât çizgisinde özrümüzü tüketmekle bu sağlanmış olur. Ya âile efradımızı nasıl koruyalım?
Allah'ın Resulü cevap veriyor:
Ey, yeni nesilleri başıboş salıveren müsiümanlar! Ey körpecik yavrularının dinden - imândan habersiz büyümelerine lâkayt kalan müslümanlar! Ey, gençliği millî -İslâmî fikir, inanç ve duygulardan mahrum bırakan ve bundan en ufak bir kalb sızıntısı duymayan müslümanlar! Ey, çocuklarını Kur'ân gibi ilâhî ve muhteşem bir kitaptan habersiz yetiştiren müslümanlar! Ey, yarının büyüklerini milli duygulardan, millî mefkurelerden uzak tutan ve onları menfi, zararlı ve yabancı sistemlerin, ideolojilerin ve fikir cereyanlarının ortasına salıveren gafil müslümanlar! Ey, çocuklarına, kâinatta örnek insan Hz. Muhammed aleyhisselâmın ahlâk hayâtını öğretmeyen müslümanlar! Siz, bu ve benzeri âyetlerin sırf musikili -ahenkli teleffuz ve teganniciliğini yapacağınıza biraz bu çocuklarınıza karşı mükellef tutulduğunuz vazifelerinizi yapsanız daha iyi olmaz mı? Siz, bugünkü gibi onları başıboş salıvererek kimisinin ayyaş, kimisinin esrarkeş, kimisinin nemelazımcı, kimisinin hain, kimisinin gâfil, kimisinin komünist, kimisinin hümanist, kimisinin sosyalist, kimisinin beynelmilel vatandaş,... olmalarına sebep olacağınıza, Allah'ın ve Resulünün emir ve tavsiyelerine uyarak kendilerini tam bir millî-İslâmî şuurla yetiştirseniz de, Allah'a ve Resulüne lâyık birer kul, milletlerine hayırlı birer fert olsalar daha iyi olmaz mı? Siz, sâdece velâdet (doğum) ve vefât (ölüm) yıldönümlerinde mevlid okuyup veya okutup gırtlak hünerleri yapmakla ve ağlayıp ağlatmakla mı o yüce peygamberin ümmetisiniz! Bakınız, sâdece doğum ve ölüm yıldönümlerinde hatırlamakla yetindiğiniz o Resuller Resûlü size ne buyuruyor:
- Çocuklarınız yedi yaşına girdikleri zaman namaz kılmalarını söyleyin ve öğretin. İki senelik bir tâlim - terbiyeden sonra dokuz yaşına geldiklerinde eğer kendiliklerinden kılmazlarsa biraz sıkıştırın.
- Sizin en hayırlınız, en iyi terbiye ve eğitimi vermek suretiyle âile etrâdına en hayırlı olanınızdır.
- Herbiriniz birer çobansınız ve herbiriniz güttüğünüzden mesulsünüz.
Şimdi, ümmeti olmakla iftihâr ettiğimiz o yüce peygamberin bu sözlerini birer kere daha okuyalım. Herbirini okuduğumuzda müteakip bir hadise geçmeden, kendi kendimizi muhasebeye çekelim. Terazinin bir kefesine kendimizi, diğerine de Allah Resulünün sözünü koyalım. Acaba dengeleyebilecek miyiz?
Eğer çocuklarımıza karşı mükellef olduğumuz vazifeleri yapmış isek terazinin kefeleri dengede demektir. Birinci hadisde, yine peygamberimiz aleyhisselâmın tâbiriyle, dinin direği olan namazdan bahsediliyor, anaların - babaların, yedi yaşına basmış çocuklarına namaz kılmayı öğretmeleri, iki senelik bir alıştırmadan sonra, dokuz yaşına girdiklerinde eğer kendiliklerinden kılmazlarsa biraz sıkıştırmaları emrediliyor.
Şu hususa da işâret edelim. Bu hadiste, hassaten dinin direği durumundaki ibâdetten, yâni namazdan bahsedilmiştir. Elbette, anaların - babaların, daha küçük yaştan itibaren çocuklarına öğretmekle mükellef ve vazifeli bulundukları şeyler sâdece namazdan ibâret değildir. Onlara Allah korkusunu, mes'uliyet duygusunu, vazife şuurunu, peygamberimiz aleyhisselâmın yüce ahlâkını, millî fikir - inanç ve duyguları, ...vermek, öğretmek ve aşılamak anaların - babaların başlıca vazifeleri arasındadır. Nitekim ikinci olarak mealini verdiğimiz hadis bu hususlara işaret etmektedir. İşte çocuklarına karşı bu vazifelerini yapmış olanlar, yâni yedi yaşına basmış yavrularına namaz kılmayı öğretip kıldıranlar terazinin kefesini dengede tutabilirler. Hem, Hz. Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden olduklarını da huzur içinde söyleyebilirler. Buna hakları vardır. Allah'ın kendilerine bir nimeti ve mukaddes bir emâneti olan yavrularına karşı bu mükellefiyetlerini yerine getirmeyenler ise, sâdece bir kefesine müthiş bir ağırlık konmuş bir terazinin boş kefesinin büyük bir hızla yukarıya fırlaması gibi, akıbeti meçhul bir istikamete doğru fırlayıp giderler. Böylelerinin, gönül huzuru içinde Hz. Muhammed aleyhisselâmın Ümmeti olduklarını söylemeleri mümkün değildir. Söyleseler bile bu, boş bir sözden ve kuru bir iddiadan öteye geçemez. (DEVAM EDECEK)